31 Ekim 2008 Cuma

Kaçan Balık Hadisesi


"Bir zamanlar kapınızdan kovduğunuz fakir ama gururlu bir genç vardı" hadisesi Denizlispor'un bu yıl ki transferlerinden İzzet Akgül' ün hikayesine gayet uygun. Belçika'nın Charleroi takımından gelen İzzet son maçlardaki performansıyla göz dolduruyor. Güçlü fiziği ve doğru zamanda doğru yerde olabilme yeteneğiyle gelecek vaad ediyor. 15 yaşında geldiği Galatasaray paf takımından Hagi,Taffarel ve Popescu gibi futbolcuların olduğu dönemde A takıma yükseldi. Fakat istediği fırsatı bulamadı önce Sion' a gitti, geçirdiği bir yıldan sonra futbolu bırakma kararı aldı ve Belçika' ya döndü. Futbola dönüşü ise bir üçüncü lig takımı olan Namur' la ve 19 golle oldu. Charleroi bu yeteneği kaçırmayarak transfer etti. Burda başarılı bir dönem geçiren İzzet ne gariptir ki Galatasaray tarafından yeniden transfer edilmek istedi. Türkiye' den birkaç takım daha talip oldu ama adı İzzet' le hiç anılmayan Denizlispor renklerine bağladı. Son maçlarda kadroda yer bulan İzzet' in ligde ve kupada attığı goller ancak 1'er puan kazandırdı. Sallantıların durmasına gücü yetmedi, ama zor günler geçiren bir takım için en azından umut ışığı olduğu söylenebilir.

21 Ekim 2008 Salı

Yolun Yarısı


Şampiyonlar Ligi yolunda grup maçlarının yarısına gelindi, Ama bu yol Fenerbahçe için erken tamamlanacak gibi. Geçen yılki tablodan çok uzak bir görüntü çiziyorlar. İlk üç maçlarında puansız dönmemişlerdi geçtiğimiz yıl.
Şanslı bir kura olduğunu düşündük hepimiz fakat 3 maçta yanıldığımızı anladık. Gerçi kurada en zor gruba da düşseniz bu futbolla görüntü çok da farklı olmazdı sanırım. Aragones'in futbol anlayışını çözmek zor, tam olarak ne düşündüğünü de. Eğer Arsene Wenger Kayserispor maçını defalarca izlemeye gerek duyuyorsa, benzer bir davranışı da onun yapması gerekirdi(belki de yapmıştır ama yaptıysa bile yeterli olmamış). Genç bir takım olması uyumunu da kolaylaştırmış Arsenal'in, kapris yapacak ve yıldız futbolcu gibi davranacak biri de yok. 1999-2000 sezonundaki hocaları da futbol anlayışları da aynıydı. Galatasaray'ın 17 Mayıs belgeselini izleyenler hatırlayacaktır, Fatih Terim'in maçtan önceki son günlerde futbolcularıyla yaptığı toplantılarda birbirlerine yaklaşarak kısa pasla oynadıklarını söylemişti. Muhtemelen de bunun üzerine taktiğini kurdu ve kupasını kazandı. Belki onunki kadar telafisiz bir maç değildi ama aslında öyleydi. Mucize gibi gözükmese de artık Fenerbahçe'nin Ş.L. hesapları zora girmiş durumda. Aragones rakip savunmanın zaafını kullanmak istemiş ve bu nedenle Alex-Semih-Güiza üçlüsüyle başlamış olabilir.Ama kendi takımının geçmiş yıllardaki maçlarını izlediğinde açıkca görecek ki bu takımın en önemli özelliği maç başladığında orta sahayı ele geçirerek hücumunu ve oyunun buna göre şekillendirmekve rakibi bozmaktı. Takımda bunları yapacak oyuncu sayısı yok denecek kadar az ama bunu bile bile orta saha güvencesi olmadan hücuma dayalı bir anlayışla Arsenal karşısına çıkmak intihar gibi oldu. Arsenal istediği gibi oynadı kendini yormadı maçın ikinci yarısında pas çalışmalarıyla haftasonu oynayacağı maç için hazırlıklarına başladı.

17 Ekim 2008 Cuma

Gruplar ve Fikstür


Fortis Türkiye Kupası kuraları çekildi ve gruplar belirlendi. Geçen yıl ligin üstünde yer alan 4 takımın seri başı olduğu kura da Trabzonspor'un hangi takımla aynı grupta yer alacağı merak konusuydu ve Trabzonspor Beşiktaş'la birlikte A grubunda yer aldı. Sezonun en formda takımı olan G.Antepspor'la birlikte bu grubun daha çetrefilli bir grup olacağı aşikar. Ama illa bir ölüm grubu tespit etmemiz gerkirse bu kesinlikle C grubu olacaktır. Diğer 2 grubun diğerlerine göre ortalama zorlukta olduğunu söyleyebiliriz.

Söyleyebilir miyiz ?

A GRUBU
G.Antep B.B Antalyaspor G.Antepspor Trabzonspor Beşiktaş

B GRUBU
Malatyaspor
Altay
Kayserispor
Ankaraspor
Galatasaray

C GRUBU
Alanyaspor Manisaspor Konyaspor Denizlispor Sivasspor

D GRUBU
Tokatspor
Eskişehirspor
Bursaspor
Ankaragücü
Fenerbahçe

29 Ekim 2008
Grup 1. Maçları

12 Kasım 2008
Grup 2. Maçları

28 Aralık 2008
Grup 3. Maçları

07 Ocak 2008
Grup 4. Maçları

11 Ocak 2009
Grup 5. Maçları

18 Ocak 2009
Çeyrek Final 1. Maçları

28 Ocak 2009
Çeyrek Final 2. Maçları

04 Mart 2009
Yarı Final 1. Maçları

22 Nisan 2009
Yarı Final 2. Maçları

13 Mayıs 2009
Final

15 Ekim 2008 Çarşamba

Alkışlar www.antu.com'a



Antu.com'un giriş sayfası.

Diriliş Hikayeleri 2


Sinan'ın hikayesine benzer bir diriliş hikayesi de İngiltere'den. Ligin sürpriz takımı Hull City'nin 10 numarası Geovanni Deiberson Maurício. Cruzerio'dan Barcelona'ya transferi sonrası büyük bir yıldız olması bekleniyordu, fakat Barça'nın kötü dönemlerinden biriydi haliyle o da yeterli performansı gösteremedi. Hatta yapılan taraftar anketlerinde en kötü Barça futbolcuları arasında yer alıyor. Sonraki istasyon bir yıl kiralık oynadıktan sonra 2006 yılına kadar formasını giydiği Benfica oldu. Cruzerio'daki bir sezonun ardından geçtiğimiz yılı Sven Goran Erikson'un Manchester City ' sinde geçirdi. Bu yıl ligin yeni takımı Hull City' de 5 maçta geçen yıl ki gol sayısını yakaladı(3) hem de ne goller atarak. İkisinin de bu yıl diriliş göstermelerinin dışında bir diğer ortak noktaları da yalnızca 1' er kez milli takımda boy göstermiş olmaları.

Diriliş Hikayeleri 1


Bundesliga'daki yeni temsilcilerimizden biri Sinan Kaloğlu ama varlığını oynadığı son 2 maçla gösterdi. Özellikle de B.Münih karşısında sergilediği performans takımına puan kazandırınca haftanın karmasına girmesiyle Alman futbolseverlerde onu tanımış oldu. Hep derler ya "futbolun en olgun döneminde" diye, işte Sinan da tam bu dönemde Bochum'a transfer oldu sessiz sedasız. Altay'ın son kez lige çıkışında büyük pay sahibiydi, Beşiktaş bu genç yeteneği rakiplerinin elinden kaptı fakat istediği verimi alamadı. Diyarbakır ve V.Manisa takımlarında da birer sezon oynadıktan sonra Bursaspor Türkiye'deki son durağı oldu. Çok iddalı bir seçim değildi belki Bochum ama onun için merhem olabilir.
Liglere ara verilmişken neden Sinan Kaloğlu'ndan bahsettim acaba?
Batuhan desem...

9 Ekim 2008 Perşembe

Mikrofonlarımız Gaziantep Kamil Ocak Stadında


Tek kanallı döneme ait en büyük kaybımın aşığı olduğum futbolu canlı kanlı izleyememek olduğunu düşünürüm. Haftada ya bir maç izleyebilirdik ya da özetlerle yetinirdik(tabi bu da ayrı bir zevkti).
Ama o yıllara ait en büyük futbol zevkimiz Radyo 1' den maç yayınlarını dinlemek ve arkadaşlarla evde o maçları çoraplardan yaptığımız toplarla canlandırmaktı. İzleyebildiğimiz ve öğrenebildiğimiz kadarıyla futbolcuların gol atma ve kaçırma gibi hissiyatlarını elimizden geldiğince yaşamak ve yaşatmaya çabalardık. Tansu Polatkan, Hüseyin Başaran, Levent Özçelik, Abidin Aydoğdu,İlker Yasin ve illa ki Orhan Ayhan gibi sesleriyle maçlara hayat veren anlatımcıların birbirlerine pas atışları da anlatışları kadar hafızalarımızda yerini bulmuştur. Onların sayesinde pazarın öğle vaktinde Kayseri'den Ankara'ya, İstanbul'dan Denizli'ye, Adana'dan Trabzon' a Bursa'dan Malatya'ya, Eskişehir'den Gaziantep'e futbol seyahati yapardık. Bir stadtan diğer stada geçişteki sessizliğin bile bir anlamı vardı. O dönemler futbolun ne olduğu kavramaya çalışan Japonların lig maçlarını bile izleme şansımız var artık. Ama bu bollukta nostaljik futbolu özler ve o zevki mumla arar olduk. Bu ne yaman çelişki Anne!