25 Kasım 2009 Çarşamba

Söyle Bakalım Guardiola; İyi Resim Nasıl Yapılır?


Barcelona dün akşam, iyi resim yapılabilmesi için illa yetenekli ellere ihtiyaç olmadığını İnter tuvaline ayaklarıyla çizdiği müthiş resimle kanıtlamış oldu. Hem de çocukluğumuz boyunca izlediğimiz hızlı ressam Bob Ross'dan daha kısa sürede(26 dk.)


İtalya futbolunun son dönemdeki mutlak hakimi ve karizmatik bir hoca sahibi İnter'le son derece önemli bir maça çıkan ama ilk yarım saatten sonra Real Madrid maçının hazırlıklarına yaptığı pas çalışmasıyla başlayan Barcelona Messi ve İbrahimovic olmadan da neler yapabileceğini ve sistemin isimlerin üstünde olduğunu cümle aleme uygulamalı gösterdi. İniesta-Xavi-Sergio B. bir teknik adamın elde edebileceği en dinamik ve hatasız orta saha olsa gerek. Ayrıca İniesta dün akşam Messi'nin bölgesinde oynuyor gözükmesine rağmen aynı zamanda ön libero ve forvet arkası olarak da görev yaparak pas organizasyonun doğru işlemesindeki en önemli bağlantı noktası oldu.İnter orta sahası o kadar aciz durumda kaldı ki en zayıf halka olarak gördükleri Sergio Busquets'in müthiş performansını engelleyebilmek için sürekli faullerle durdurmaya çalıştılar ama pek başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Ayrıca takımın yeni bücürü Pedro da Brezilya sağ bekliği mücadelesinde Maicon'un Dani Alves karşısında bir adım geriye düşmesine sebep oldu. İlginç çalımları ve yerinde koşularıyla 2. golü de atarak gecenin parlayan isimleri arasına girdi. Tam rakamı bilmemekle beraber son 10 dakikaya 500 pasın üzerinde giren Barcelona resmen İnter'i esir aldı ve Mourinho'nun çaresiz bakışları arasında yeni işkence tekniklerini üzerinde denedi.
Hatta maçın yorumcusu Rıdvan Dilmen'in Barcelona'nın müthiş oyununa yaptığı övgü de bunun bir göstergesiydi.
"Bir şüpheliyi konuşturmak istiyorsanız, Barcelona'nın karşısında orta saha olarak oynatın, bildiği ne varsa söyler"

19 Kasım 2009 Perşembe

Bizim Sevdiğimiz Bu Değil "Diğeri" Henry

Dün akşamı nerdeyse bir haftadır bekliyordum, çünkü 2009 yılı içerisinde ve 2010'un ortasına kadar izleyebileceğimiz son ciddi ulusal maçlar oynanacaktı. Çay ve Çekirdekli Çarşamba gecesi maç keyfi için geçtim tv karşısına, üstelik izlenecek maçın içinde "İbrahimovic'i Dünya Kupasında göremeyeceğiz bari bu olsun" dediğim Thierry Henry vardı. Yalnız daha sahaya çıktıklarında gözüme çarpan ve hoşuma gitmeyen bie kaç nokta oldu.İlk maçta alınan 1-0 lık galibiyetin rehavetinden midir bilinmez,Dünya Kupası için tasarlanan formalarla sahaya çıkılması ve Benzema yedek otururken Gignac'ın sahaya çıkması çok manidar geldi gözüme.
Maçın tamamını izlememekle beraber uzatmalarda dahil bi 90 dakika izlediğim söylenebilir ve izlediğim kısımlarda Fransa'nın bırakın Dünya Kupası'na gitmeyi,Play-off oynamaya bile gücü olmadığını gördüm. İrlanda takımı ise aksine gücünün limitlerini zorlayarak ve göze hoş gelen bir futbol sergiledi. Mükemmel bir organizasyonla da golü de buldular ama ellerine geçen diğer fırsatları iyi kullanamadılar.
Fransa'da bir türlü bulamadıkları "Yeni Zidane" titrinin yeni sahibi olarak gösterilen Gourcuff'un yüzünün ve saç şeklinin Kaka'ya benzerliği dışında yıldız bir futbolcuya benzeyen hiç bir yanı yoktu. Sahada fazla bile durduğunu söyleyebiliriz. Lassana Diarra çok takip ettiğim bir oyuncu değil hatta milli takımda ilk kez doğru düzgün izledim. Ama eğer bu oyuncu bu performansla Real Madrid'de oynayabiliyorsa biz Ayhan,Mehmet Topal,Selçuk Şahin,Micheal Fink ve Ceyhun Gülselam'a fazla yükleniyoruz demektir.Onlardan daha fazlasını beklememeliyiz oldukları konum itibariyle. Bu kadar rahat pas hatasını bizim ligimizde bile affetmezler. Belki acımasızca belki de asabi bir yorum olabilir ama bence böyle.
İşin asıl ürkütücü boyutuna gelecek olursak dünyaca ünlü ve kariyerlerinde zirve görmüş 2 yıldız oyuncunun korku belasına yaptıkları çizgi dışı hareketler dün akşamın en çirkin yüzüydü. Önce Anelka'nın yaptığı ve Kanaltürk spikeri yüzünden bir kaç saniyede olsa penaltı verildi sandığımız pozisyon,Sonra da kullanılan faul atışında ofsaytta olan futbolcunun(!) hemen arkasına düşen topu iki kez eliyle düzeltip ayağıyla içeriye gönderen Henry'nin asisti. Avrupa Ligi maçlarında süs vaziyetinde çizgide bekleyen asistan hakemlerin son derece önemli bu maçta neden olmadığı sorgulanmalı bence.
2003 de düzenlenen Konfederasyon kupasında hayatını kaybeden Marc Vivien Foe'nin ölümünün ardından, Fransa-Türkiye maçında attığı gol sonrası işaret parmağıyla arşı gösteren saygı dolu o eller dün akşam İrlanda'ya ve futbola yapılan saygısızlıkla kirlendi.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Eldiveni Kaldı Geride


Futbol günümüzde bir endüstri artık,futbolcularsa bu endüstrinin içinde birer makine vazifesi görmekte ya da biz onları öyle görmekteyiz. Tabi ki seyredeğer bir spor olmasından dolayı bizi onların yaşantılarından çok sahada yaptıkları ya da yapamadıkları ilgilendiriyor. Para kazanarak devam ettirmek zorunda oldukları bir hayatları olduğunu sahanın dışında kendilerine ait dertleri,sevinçleri kısacası duyguları olduğunu unutuyoruz. Maç esnasında yapamadığı bir kurtarış ya da atamadığı bir şuttan dolayı aslında çok da umursamadığımız ailesine kesiyoruz faturayı.
Bir çoğumuzun sadece İstanbulspor'dan yediği 3 golü ve apar topar gidişini isminden daha iyi hatırladığı 2005 yılında Almanya gibi üst düzey futbol ülkesinde yılın kalecisi seçilen, milli takıma kadar yükselmiş Hannover 96 takımının kalecisi ve kaptanı Robert Enke'de yaşadığı bir takım olumsuzluklarının faturasını kendisine kesti.2006 yılında kaybettiği 2 yaşındaki kızının ardından çeşitli rahatsızlıklar geçiren Enke geçtiğimiz hafta hasta olmasına rağmen takımının kalesini korudu. Belki de hala kızının üzüntüsünden kaynaklanan sebeplerden dolayı intihar ihtimali oldukça yüksek bir kazayla hayata veda etti. Hannover 96 taraftarı şok olmuş durumda,haliyle maça çıkan Enke'yi tanıyor onlar bir kaç yıl önce kızını kaybeden ve bu nedenle ruhsal bir bunalım içine giren baba Enke'yi hiç tanımadılar. Şu an aktif futbol hayatını sürdüren bir çok meslektaşı da belki farklı nedenlerle bir takım ruhsal ya da fiziksel problem yaşıyor. Ama biz hep yüz meraklısı olduk astarını merak etmedik etmeyeceğiz de.
Atamadığı bir golü yine annesinden,eşinden bileceğiz. Onun bir makina dişlisi olduğunu ve görevini yapması gerektiğini iddia edeceğiz. Birisi Enke dediğinde ilk aklımıza; kızının ölümüne dayanamayıp hayatına son veren bir baba değil,yediği 3 golle nasıl ülkesine postalandığını bayıla bayıla söylediğimiz bir Alman kaleci gelecek.