10 Aralık 2009 Perşembe

"Standart" ın dışında bir kaleci Sinan Bolat

Henüz 21 yaşında olmasına rağmen Belçika'nın önde gelen kulüplerinden Standart Liege'i başarıdan başarıya sürükleyen isimlerin başında geliyor. Geçen sezon geldiği bu takımın kalesini devralarak Diyarbakırspor'un şu anki kalecisi Espinoza'yı önce kulübeye sonra da transfere zorladı. Şampiyonluk yolunda Ruiz'in penaltısını kurtararak tüm dikkatleri üzerine çekti, sezon içerisinde kalesinde gösterdiği başarıyla da Fatih Terim'in dikkatini çekerek Milli takıma çağrıldı.

Çoğumuzun hakkında fazla bir şey bilmediği performansını fazla izleme şansımızın olmadığı bir ligde takımı adına önemli işler yaparken bir tek şapkadan tavşan çıkarmadığı kalmıştı.Şampiyonlar Ligi gruplarında oynanan son maçta AZ Alkmaar karşısında yine önemli kurtarışlar yapmış olmasına rağmen onu vitrine çıkaran hareketini 90+5 te bu sefer rakip kalede yaptı ve tavşanı da çıkardı sonunda şapkadan. Bir çok kalecinin denediği fakat nadir başarılan bir hamleydi Sinan'ın yaptığı,hoş bir kafa vuruşuyla meslekdaşını mağlup etti. Gol sonrası sevincini de görev yerine gittikten sonra yani kalesini garantiye aldıktan sonra doya doya kutladı.Standart Liege, Her ne kadar Şampiyonlar Liginde devam etmeyi başaramasada, bu genç Kayserili sayesinde Avrupa arenasında kalarak yollarına devam ediyorlar. Sinan önümüzdeki günlerde ve yıllarda isminden çok söz ettirerek, büyük kulüpleri de kapısına getireceğe benziyor. Ne diyelim bir Türk olarak onunla gurur duyduk, yolu açık olsun...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Söyle Bakalım Guardiola; İyi Resim Nasıl Yapılır?


Barcelona dün akşam, iyi resim yapılabilmesi için illa yetenekli ellere ihtiyaç olmadığını İnter tuvaline ayaklarıyla çizdiği müthiş resimle kanıtlamış oldu. Hem de çocukluğumuz boyunca izlediğimiz hızlı ressam Bob Ross'dan daha kısa sürede(26 dk.)


İtalya futbolunun son dönemdeki mutlak hakimi ve karizmatik bir hoca sahibi İnter'le son derece önemli bir maça çıkan ama ilk yarım saatten sonra Real Madrid maçının hazırlıklarına yaptığı pas çalışmasıyla başlayan Barcelona Messi ve İbrahimovic olmadan da neler yapabileceğini ve sistemin isimlerin üstünde olduğunu cümle aleme uygulamalı gösterdi. İniesta-Xavi-Sergio B. bir teknik adamın elde edebileceği en dinamik ve hatasız orta saha olsa gerek. Ayrıca İniesta dün akşam Messi'nin bölgesinde oynuyor gözükmesine rağmen aynı zamanda ön libero ve forvet arkası olarak da görev yaparak pas organizasyonun doğru işlemesindeki en önemli bağlantı noktası oldu.İnter orta sahası o kadar aciz durumda kaldı ki en zayıf halka olarak gördükleri Sergio Busquets'in müthiş performansını engelleyebilmek için sürekli faullerle durdurmaya çalıştılar ama pek başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Ayrıca takımın yeni bücürü Pedro da Brezilya sağ bekliği mücadelesinde Maicon'un Dani Alves karşısında bir adım geriye düşmesine sebep oldu. İlginç çalımları ve yerinde koşularıyla 2. golü de atarak gecenin parlayan isimleri arasına girdi. Tam rakamı bilmemekle beraber son 10 dakikaya 500 pasın üzerinde giren Barcelona resmen İnter'i esir aldı ve Mourinho'nun çaresiz bakışları arasında yeni işkence tekniklerini üzerinde denedi.
Hatta maçın yorumcusu Rıdvan Dilmen'in Barcelona'nın müthiş oyununa yaptığı övgü de bunun bir göstergesiydi.
"Bir şüpheliyi konuşturmak istiyorsanız, Barcelona'nın karşısında orta saha olarak oynatın, bildiği ne varsa söyler"

19 Kasım 2009 Perşembe

Bizim Sevdiğimiz Bu Değil "Diğeri" Henry

Dün akşamı nerdeyse bir haftadır bekliyordum, çünkü 2009 yılı içerisinde ve 2010'un ortasına kadar izleyebileceğimiz son ciddi ulusal maçlar oynanacaktı. Çay ve Çekirdekli Çarşamba gecesi maç keyfi için geçtim tv karşısına, üstelik izlenecek maçın içinde "İbrahimovic'i Dünya Kupasında göremeyeceğiz bari bu olsun" dediğim Thierry Henry vardı. Yalnız daha sahaya çıktıklarında gözüme çarpan ve hoşuma gitmeyen bie kaç nokta oldu.İlk maçta alınan 1-0 lık galibiyetin rehavetinden midir bilinmez,Dünya Kupası için tasarlanan formalarla sahaya çıkılması ve Benzema yedek otururken Gignac'ın sahaya çıkması çok manidar geldi gözüme.
Maçın tamamını izlememekle beraber uzatmalarda dahil bi 90 dakika izlediğim söylenebilir ve izlediğim kısımlarda Fransa'nın bırakın Dünya Kupası'na gitmeyi,Play-off oynamaya bile gücü olmadığını gördüm. İrlanda takımı ise aksine gücünün limitlerini zorlayarak ve göze hoş gelen bir futbol sergiledi. Mükemmel bir organizasyonla da golü de buldular ama ellerine geçen diğer fırsatları iyi kullanamadılar.
Fransa'da bir türlü bulamadıkları "Yeni Zidane" titrinin yeni sahibi olarak gösterilen Gourcuff'un yüzünün ve saç şeklinin Kaka'ya benzerliği dışında yıldız bir futbolcuya benzeyen hiç bir yanı yoktu. Sahada fazla bile durduğunu söyleyebiliriz. Lassana Diarra çok takip ettiğim bir oyuncu değil hatta milli takımda ilk kez doğru düzgün izledim. Ama eğer bu oyuncu bu performansla Real Madrid'de oynayabiliyorsa biz Ayhan,Mehmet Topal,Selçuk Şahin,Micheal Fink ve Ceyhun Gülselam'a fazla yükleniyoruz demektir.Onlardan daha fazlasını beklememeliyiz oldukları konum itibariyle. Bu kadar rahat pas hatasını bizim ligimizde bile affetmezler. Belki acımasızca belki de asabi bir yorum olabilir ama bence böyle.
İşin asıl ürkütücü boyutuna gelecek olursak dünyaca ünlü ve kariyerlerinde zirve görmüş 2 yıldız oyuncunun korku belasına yaptıkları çizgi dışı hareketler dün akşamın en çirkin yüzüydü. Önce Anelka'nın yaptığı ve Kanaltürk spikeri yüzünden bir kaç saniyede olsa penaltı verildi sandığımız pozisyon,Sonra da kullanılan faul atışında ofsaytta olan futbolcunun(!) hemen arkasına düşen topu iki kez eliyle düzeltip ayağıyla içeriye gönderen Henry'nin asisti. Avrupa Ligi maçlarında süs vaziyetinde çizgide bekleyen asistan hakemlerin son derece önemli bu maçta neden olmadığı sorgulanmalı bence.
2003 de düzenlenen Konfederasyon kupasında hayatını kaybeden Marc Vivien Foe'nin ölümünün ardından, Fransa-Türkiye maçında attığı gol sonrası işaret parmağıyla arşı gösteren saygı dolu o eller dün akşam İrlanda'ya ve futbola yapılan saygısızlıkla kirlendi.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Eldiveni Kaldı Geride


Futbol günümüzde bir endüstri artık,futbolcularsa bu endüstrinin içinde birer makine vazifesi görmekte ya da biz onları öyle görmekteyiz. Tabi ki seyredeğer bir spor olmasından dolayı bizi onların yaşantılarından çok sahada yaptıkları ya da yapamadıkları ilgilendiriyor. Para kazanarak devam ettirmek zorunda oldukları bir hayatları olduğunu sahanın dışında kendilerine ait dertleri,sevinçleri kısacası duyguları olduğunu unutuyoruz. Maç esnasında yapamadığı bir kurtarış ya da atamadığı bir şuttan dolayı aslında çok da umursamadığımız ailesine kesiyoruz faturayı.
Bir çoğumuzun sadece İstanbulspor'dan yediği 3 golü ve apar topar gidişini isminden daha iyi hatırladığı 2005 yılında Almanya gibi üst düzey futbol ülkesinde yılın kalecisi seçilen, milli takıma kadar yükselmiş Hannover 96 takımının kalecisi ve kaptanı Robert Enke'de yaşadığı bir takım olumsuzluklarının faturasını kendisine kesti.2006 yılında kaybettiği 2 yaşındaki kızının ardından çeşitli rahatsızlıklar geçiren Enke geçtiğimiz hafta hasta olmasına rağmen takımının kalesini korudu. Belki de hala kızının üzüntüsünden kaynaklanan sebeplerden dolayı intihar ihtimali oldukça yüksek bir kazayla hayata veda etti. Hannover 96 taraftarı şok olmuş durumda,haliyle maça çıkan Enke'yi tanıyor onlar bir kaç yıl önce kızını kaybeden ve bu nedenle ruhsal bir bunalım içine giren baba Enke'yi hiç tanımadılar. Şu an aktif futbol hayatını sürdüren bir çok meslektaşı da belki farklı nedenlerle bir takım ruhsal ya da fiziksel problem yaşıyor. Ama biz hep yüz meraklısı olduk astarını merak etmedik etmeyeceğiz de.
Atamadığı bir golü yine annesinden,eşinden bileceğiz. Onun bir makina dişlisi olduğunu ve görevini yapması gerektiğini iddia edeceğiz. Birisi Enke dediğinde ilk aklımıza; kızının ölümüne dayanamayıp hayatına son veren bir baba değil,yediği 3 golle nasıl ülkesine postalandığını bayıla bayıla söylediğimiz bir Alman kaleci gelecek.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Bir Yaz Gecesi Rüyası

(Bu eldivenlerin anlamı nedir ayrıca?)

A.B.D. için bunu söylemek fazlasıyla mümkün. Nasıl olmasın ki, rakip 35 maçtır yenilmeyen, Avrupa şampiyonu, yıldızlardan bir galaksi oluşturmuş, göz kamaştıran İspanya. Maçı parça parça izlemek durumunda kaldım ama bu bile A.B.D. ' nin futbol hırsını görmeme yetti. Özellikle Fenerbahçe'nin transfer gündeminde olan Oguchi Onyewu nedeniyle Türkiye'de de maçın çok ilgi gördüğü kesin. Ben daha önce Eddie Pope ile birlikte oynadıkları maçlarda izlediğim kadarıyla pek başarılı bulduğum bir oyuncu değildi. Ama akşam ki kritik müdahaleleriyle Fenerbahçeli arkadaşlarımın " sen sallıyosun ama " ile başlayan cümlelerine maruz kalmama neden oldu. Tamam iyi bir fiziğe ve hamle yeteneğine sahip olabilir ama yer tutma konusunda ve hız konusunda problemleri olduğu söyleniyor. Bonservisi elinde olması nedeniyle de taliplerin turnuva bitiminde kapısını aşındıracağı kesin. Donovan bu kabiliyet ve oyun performansıyla neden hala L.A. Galaxy de oynadığını da anlamak mümkün değil. 6 aylık B.Münih tecrübesinde oynama şansı pek olmadı yeni bir avrupa macerasına hazır görünüyor ama talibi çıkar mı bilemem. Ayrıca Clint Dempsey, Jey DeMerit,Jonathan Spector,Jozy Altidore ve kaptan Carlos Bocanegra olağanüstü bir performansla galibiyetin mimarları oldular. Ayrıca Bob Bradley'in yüzündeki temiz ifade futbolun güzelliğinin heyecanının bir yansıması bence.

İspanya cephesinden bakıldığında ise rehavet odaklı bir futbol tembelliği vardı göze çarpan. Sergio Ramos'un yaptığı hata sonrası atılan gol de bunun açık bir göstergesiydi. Rakibin üstüne sürekli gitmelerine rağmen yorgun ataklar dirençli A.B.D. savunmasını geçme konusunda etkisiz kaldı. İspanya'nın ayakta kalan ve maçın skorunun önüne geçen tek ismi Xavi oldu. Arkası dönük ya da önüne dönük hiç farketmedi onun için sürekli isabetli paslar ve müdehaleler yaptı ama sonuçta takım oyununda bireylerin çabası bir noktadan sonra yeterli olmuyor.
Şüphesiz herkes yarı finaller bir an evvel bitse de Brezilya - İspanya maçını izlesek diye geçiriyordu aklından, ama bir klişe yine gerçekleşti ve futbol sahada oynanıp kazanıldı. Şimdi herkesin aklına bu gece bu rüyayı bir kez de G. Afrika görür mü düşüncesinin yerleştiğini söyleyebiliriz.

Transfer Nasıl Yapılır ?


Süper Lig'in sona erdiği günden beri transferler hakkında günde onlarca haber gündemi meşgul ediyor. Kimisi beklentiler doğrultusunda kimileri uçuk kimileri de kaçık ve dolambaçlı.M.Topuz transferi o kadar çok konuşuldu ki, kolbastı kadar tepki oluşturdu bende. Umalım da bu kavgaya değsin. Servet'in gidişinin ardından Gökhan Zan transferi açık konuşmak gerekirse Galatasaray taraftarlarını pek memnun etmedi. Ama bazı futbolcuların kanlarının uyuştuğu takımlar vardır ve buna en büyük örnek Ayhan Akman'dır. Geldiğinde çok tepki almıştı her iki takımdan da ama bir iki sene içerisinde takımın en verimli oyuncularından oldu hatta kaptanlığa kadar yükseldi.

Sansasyonel isimlerden uzak, hedefe yönelik futbolcuları kadrosuna katan Sivasspor transfer döneminin en kazançlı takımı konumunda.Sivasspor bu sezon Bilica karşılığında Fenerbahçe'den 24 yaşındaki Yasin Çakmak'ı , İstanbul B.B.'den orta sahanın solunda ve ortasında hücuma dönük oynayabilen ki bence Arda'dan sonra o bölgenin en yetenekli ismi 25 Yaşındaki Erman Kılıç'ı , Antalyaspor'un kaptanı ve sağ beki 29 yaşındaki Uğur Kavuk'u, Almanya'nın Hannover 96 takımından alınan ve bazı spor yazarlarına göre geleceği çok parlak olan sol bek Ferhat Bıkmaz' ı(20), Kocaelispor'un Taner Gülleri'den sonra en çok ismini duyuran gole dönük orta saha oyuncusu Nijeryalı Akeem Oriyomi Agbetu'yu (21), Fransa'nın Lorient takımında oynayan gole yakın orta saha oyuncusu Tunuslu Hamed Namouchi'yi (25), Al Nasr takımından Beninli forvet Rozak Omotoyossi'yi (23), Belediye Vanspor'dan forvet İbrahim Ölüm'ü (25), Üsküdar Anadolu 1908 Spor'dan stoper İslam Altunkan'ı (20) ve kaleci Aykut Demirdelen'i (21), Lorient takımından stoper Kerim Baş'ı (19) ve Belçika'nın FC Brüksel takımından kaleci İsa İzgi'yi (23) kadrosuna kattı.
Şampiyonlar Ligi düşünüldüğünde belki yine de yeterli görülmeyebilir, ama sessiz sedasız kimisi ilaç niteliğinde kimisi de panzehir olarak yedekte tutulabilecek futbolcular transfer edildi. Bülent Uygun zaman zaman gereksiz durumlarda boy gösteriyor olsa da, ne istediğini bildiği her halinden belli oluyor. Bu oyunculardan Erman Kılıç benim en beğendiğim oyuncular arasındadır, fiziki yapısı ve futboluyla Muhammet Altıntaş ve Okan Buruk'u andırmakta ve aynı tadı vermektedir. Oldukça zor bir dönem Sivasspor'u bekliyor, yapacakları bir kaç takviyeyle yeni sezona hazır bir görüntü veriyorlar. Benim merak ettiğim bu kadar başarılı ve hızlı transferi nasıl becerdikleri. Bunu da birisi çıkıp açıklar diğer takımlara örnek olur umarım.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

UEFA U-17 Avrupa Şampiyonası Başladı


Geleceğin yıldızlarının vitrine çıktığı ve geçen yıl ülkemizde düzenlenen UEFA U-17 Avrupa Şampiyonası bugün Almanya'da başladı. Abdullah Ercan'ın öğrencilerinin ilk rakibi Almanya.
Bu arada an itibariyle devam eden karşılaşmalarda Hollanda'nın ve turnuvanın ilk golü 10 numarası ve kaptanı aynı zamanda Arsenal B takımının oyuncusu Oğuzhan Özyakup'tan geldi. Şimdilik ülkemiz adına kaybedilmiş bir cevher olarak görünse de belki de ilerleyen yıllarda tercihi milli takımımızdan yana olur.

Takım Kadromuz;
Orhan GÜLLE, Furkan ŞEKER, Sercan HACIOĞLU, Sezer ÖZMEN (Beşiktaş A.Ş.), Barış YARDIMCI, Okan ALKAN (Fenerbahçe), Muhammet DEMİR (Bursaspor), Berkin Kamil ARSLAN (Galatasaray A.Ş.), Hasan Ahmet SARI (Trabzonspor A.Ş.), Oğulcan GÖKCE (Altay), Onur KARAKABAK (Sakaryaspor A.Ş.), Ömer Ali ŞAHİNER (Konya Şekerspor), Gökhan TÖRE (Chelsea), Nurettin KAYAOĞLU (FC Schalke 04), Kamil Ahmet ÇÖREKÇİ (Millvall FC), Engin BEKDEMİR (PSV Eindhoven), Deniz HERBER (St. Pauli), Deniz MEHMET (West Ham United).