20 Aralık 2008 Cumartesi

Bir "Yapma Hayrettin" Hadisesi


Doğduğum ve çocukluğumun geçtiği kasabanın bir futbol takımı vardı. Gayriresmi ve kasabamızın abilerinden oluşan takımın 11' i maça çıkarken belli olurdu. Belediye binasından anons yapılırdı ve o gün kim varsa artık belediyenin önünde toplanır ve maç için belediyenin otobüsüne doluşurdu. Taraftar olarak biz de sıkışırdık otobüsün bi köşesine, zaten ben küçüktüm ve her yere sığıyordum. En büyük rakibimiz ilçenin takımı Güdülspor'du ve aynı zamanda resmi forma tedarikçimiz de onlardı. Tabi formaların voleybol takımının formaları olduğunu sonradan öğrendik.(gerçi numaraların yan olmasından şüphelenmiştim ben ama neyse)

Güdülspor mavi-beyaz formayla çıkardı ama bizim belirli bir formamız olmadığından sabit bir takım rengimiz de yoktu. Siyah-beyaz, kırmızı-beyaz, sarı-beyaz, sarı-siyah gibi renklerle sahaya çıkmışlığı vardı takımın. Gerçi sonradan abilerimizden biri göğüs reklamı olarak un fabrikalarının ismini yazdırıp sarı-lacivert bir forma yaptırmıştı, bu da bizim ilk resmi formamız olmuştu. Ama biraz sonra anlatacağım maçın formaları mor-lacivert gibi enteresan renklere sahipti.

Sabah başlayıp akşam ezanıyla sona eren futbol maçlarımızı icra ettiğimiz bir cumartesi günü belediye anonsörünün sesiyle fırlayıp kendimizi belediyenin önünde bulmuştuk. Güdülspor'la önemli bir maçımız vardı-gerçi bizim tek tük maçımız olduğu için önemsiz maçımız yoktu-. Yavaş yavaş toplandı herkes takımın kaptanı değirmenci Tuncay abiydi ve forma çuvalları onda dururdu. O gün benim için kutsal görev olan formaları taşıma ve dağıtma görevini bana vermişti. Ben de sonsuz bir mutlulukla otobüsün bagajına yerleştirdim ve kimler gelecek diye merakıma devam ederken gelenlerin arasında abimin de olduğunu gördüm. Mağrur bi şekilde abimle birlikte otobüse bindim ve yola çıktık. İlçeyle aramızda bi dağ var sadece orayı aşınca ilçe görünür ve hafiften bir heyecan sarardı beni. Otobüsün üzerinde belediyenin ismi yazılı olduğundan daha ilçeye girmemizden itibaren yuhalamalar ve el kol hareketleri eşliğinde ilçenin toprak sahasına vardık.
Hemen üzerime zimmetli formaları alıp soyunma odasına koştum ve abilere istedikleri formaları dağıtmaya başladım. Ama bir tek 5 numaralı formayı sakladım kenara, abimin gelmesini bekledim. O yaşta olmama rağmen Dünya kupaları kitapçığı ve tv den izlediğim eski görüntüleri kadarıyla sıkı bir Beckenbauer fanatiğiydim ve bu formayı abimin giymesini istemiştim. Zaten defansta oynuyordu. Üstlerine giydikleri yandan numaralı voleybol formaları ve altlarında kiminin şort, kiminin de eşofmanla çıktığı belirli bir taktik dizilimi olmayan takım sahaya çıktığında Mean Machine filmindeki sahne oluşmuştu sanki. Bir yanda kimin oynayacağı çok önceden belli düzenli renklere ve formalara sahip gardiyan takımına benzeyen Güdülspor, diğer yanda ise içlerinde 2 saat önce hayvanların yemini verirken yapılan anonsla birden futbolcu olarak kendini bulanların bulunduğu derme çatma mahkum takımı hüviyetindeki Çağa Belediye Spor. Hakemin Güdülspor'lu olmasının da bu görüntünün oluşmasında katkısı var tabi.
O hakemin düdüğüyle başlayan maçta bizim takım savunma takımı kimliğine bürünmek durumunda kalmıştı. Orta sahayı çok nadir geçiyorduk. Ender gelişen Osasuna ataklarından birinde stilini Rıdvan'a benzetip"Şeytan" lakabını taktığımız Sıtkı abimiz vurdu ve gol oldu. Ben yedek kulubesinin yanındaydım ve olduğum yerden havaya sıçradım.

Derken devre bitti ve biz toplandık. herkes umutlu bir şekilde 2. golün hesaplarını yapıyordu ama Mithat adında bir abimiz vardı ve savunma yapalım diyordu sanırım futbolun dna sından bir tek o anlıyordu. Onun sözlerine rağmen bizim takım nasıl başladıysa öyle devam etti, bu arada ben de bizim kalenin arkasına geçtim ordan izlemeye devam ettim. Bilinçsiz oyunumuza rağmen gol yemeden dakika 90'a kadar geldik ve abim de müthiş oynamıştı. Tam da maç böyle bitecek derken ceza sahasının hemen önünde bir ikili mücadelede Kara Mehmet dedikleri bir çocuk kendini yere attı ve hakemde haliyle serbest vuruş verdi. Baraj yapıldı herkes birilerini tutuyordu, abim de kale sağ yan direğinin hemen önündeydi ve sanırım bunu farkedememişti. Atış yapıldı herkes abimin kafasıyla topu çıkarmasını beklerken o başını eğdi, sonra arkasını döndüğünde dışarı çıkmasını beklediği topu kalenin içinde gördü onunla beraber hepimiz yıkıldık ama ben ayrı bir utanç duyuyordum. Gururlanmaya hazırlanırken olmuştu ve ne hissetmem gerektiğini de bilemiyordum açıkcası. Abimin diz çökmüş hali hala gözümün önünden gitmiyor.
Ama beni o maçta rahatlatan bir sonuçla yuhalanmadan ayrıldık ordan. Uzatmalarda yediğimiz 3 golle birlikte kasabanın yolunu tuttuk. Abimin kendi isteğiyle son maçı olması da olayın diğer bir dramatik yönüydü...

18 Aralık 2008 Perşembe

Şansı Yaver Gitmek Bu Olsa Gerek


Bu yıl ki UEFA kupası müsabakaları başlarken bir çoğumuzun sadece ismini duyduğu ya da duymadığı bir takımdı Metalist Kharkiv. Kendi liginde iyi gidiyordu ama buna rağmen Beşiktaş'ın onları elemesi bekleniyordu. Ama turu geçip gruplara kaldılar.

Gruplarda oynanan maçlar sonunda B Grubunda Metalist'in 1-0 lık üç maç ve 0-0 lık bir maçla 10 puan toplayıp grubu birinci bitirmesi UEFA ' nın artık bir sistem değişikliğine gitmesini işaret ediyor, tabi bunu bol gollü ve mücadeleci bir futbol istediğini söyleyen Platini de görebiliyorsa. Maçlarda golleri attıkları dakikaların 80 den sonra olması da oynadıkları futbolun estetikten uzak fizik üstünlüğüne bağlı olduğunun bir göstergesi. Benfica'nın direkten dönen 2 topu ve bazı fırsatları harcaması Metalist'in galibiyetine zemin hazırladı.

Ama şans ilerki maçlarda bu takımın yakasını bırakabilir bu da futboldan zevk almak isteyenler için güzel bir olay olacaktır muhakkak.

6 Kasım 2008 Perşembe

Uefa ' da Nostalji


Dün akşam "net galibiyet" tamlamasının karşılığı sahaya uygulanmış olarak Galatasaray tarafından herkese gösterilmiş oldu. Hem sergilenen oyunun kalitesi hem de atılan 2 gol bunun göstergesiydi. Uzun süredir Avrupa maçlarında aksi sonuçlar alan Galatasaray iddaa' nın bile galibiyete 3.60 oran verdiği bir maçta özellikle 2. devreden itibaren tam bir takım kimliğiyle önce rakibini frenledi ardından vitesi yükseltip ayağa paslar ve dar alan kombinasyonlarıyla kaleye kadar gitmeyi becerdi. Baros'un 51.dk. da kaçırdığı pozisyon gol sevincinin 1 dk. uzamasına sebep oldu. Servet ve Emre ortaklığında atılan gol Benfica'nın gardının inmesine sebep oldu. Benfica kendine gelememişken havalanan topa kanadından koşarak gelen ve uçarak kafayla topu Ayhan'a kazandıran Sabri de aslında rakibi nakavt eden sağ kroşenin sahibiydi. Tabi ki maçı böyle süsleyerek anlatmakta mümkün basit cümlelerle ifade etmek de. Ama atlanmaması gereken nokta De Sanctis'in insan üstü çabasıyla çıkardığı toptu(37.dk.) Eğer gol olsaydı şu an bambaşka şeyler yazılıp söylenecekti belki de. Tecrübesiyle ben de başta olmak üzere ona güvenmeyenlerin sonsuz güvenini sağlamıştır artık. Bir de Arda iştah kabartmaya devam etti diyebiliriz.

Son olarak Uefa' da "Road to Kadıköy" hedefinde olan Galatasaray için sağlam basılmış bir adım oldu. Ama yakın gelecekteki Kadıköy yolculuğunda aynı performansı gösterebilmesi mümkün olacak mı? İşte bu da meçhul kelimesinin karşılığı.

31 Ekim 2008 Cuma

Kaçan Balık Hadisesi


"Bir zamanlar kapınızdan kovduğunuz fakir ama gururlu bir genç vardı" hadisesi Denizlispor'un bu yıl ki transferlerinden İzzet Akgül' ün hikayesine gayet uygun. Belçika'nın Charleroi takımından gelen İzzet son maçlardaki performansıyla göz dolduruyor. Güçlü fiziği ve doğru zamanda doğru yerde olabilme yeteneğiyle gelecek vaad ediyor. 15 yaşında geldiği Galatasaray paf takımından Hagi,Taffarel ve Popescu gibi futbolcuların olduğu dönemde A takıma yükseldi. Fakat istediği fırsatı bulamadı önce Sion' a gitti, geçirdiği bir yıldan sonra futbolu bırakma kararı aldı ve Belçika' ya döndü. Futbola dönüşü ise bir üçüncü lig takımı olan Namur' la ve 19 golle oldu. Charleroi bu yeteneği kaçırmayarak transfer etti. Burda başarılı bir dönem geçiren İzzet ne gariptir ki Galatasaray tarafından yeniden transfer edilmek istedi. Türkiye' den birkaç takım daha talip oldu ama adı İzzet' le hiç anılmayan Denizlispor renklerine bağladı. Son maçlarda kadroda yer bulan İzzet' in ligde ve kupada attığı goller ancak 1'er puan kazandırdı. Sallantıların durmasına gücü yetmedi, ama zor günler geçiren bir takım için en azından umut ışığı olduğu söylenebilir.

21 Ekim 2008 Salı

Yolun Yarısı


Şampiyonlar Ligi yolunda grup maçlarının yarısına gelindi, Ama bu yol Fenerbahçe için erken tamamlanacak gibi. Geçen yılki tablodan çok uzak bir görüntü çiziyorlar. İlk üç maçlarında puansız dönmemişlerdi geçtiğimiz yıl.
Şanslı bir kura olduğunu düşündük hepimiz fakat 3 maçta yanıldığımızı anladık. Gerçi kurada en zor gruba da düşseniz bu futbolla görüntü çok da farklı olmazdı sanırım. Aragones'in futbol anlayışını çözmek zor, tam olarak ne düşündüğünü de. Eğer Arsene Wenger Kayserispor maçını defalarca izlemeye gerek duyuyorsa, benzer bir davranışı da onun yapması gerekirdi(belki de yapmıştır ama yaptıysa bile yeterli olmamış). Genç bir takım olması uyumunu da kolaylaştırmış Arsenal'in, kapris yapacak ve yıldız futbolcu gibi davranacak biri de yok. 1999-2000 sezonundaki hocaları da futbol anlayışları da aynıydı. Galatasaray'ın 17 Mayıs belgeselini izleyenler hatırlayacaktır, Fatih Terim'in maçtan önceki son günlerde futbolcularıyla yaptığı toplantılarda birbirlerine yaklaşarak kısa pasla oynadıklarını söylemişti. Muhtemelen de bunun üzerine taktiğini kurdu ve kupasını kazandı. Belki onunki kadar telafisiz bir maç değildi ama aslında öyleydi. Mucize gibi gözükmese de artık Fenerbahçe'nin Ş.L. hesapları zora girmiş durumda. Aragones rakip savunmanın zaafını kullanmak istemiş ve bu nedenle Alex-Semih-Güiza üçlüsüyle başlamış olabilir.Ama kendi takımının geçmiş yıllardaki maçlarını izlediğinde açıkca görecek ki bu takımın en önemli özelliği maç başladığında orta sahayı ele geçirerek hücumunu ve oyunun buna göre şekillendirmekve rakibi bozmaktı. Takımda bunları yapacak oyuncu sayısı yok denecek kadar az ama bunu bile bile orta saha güvencesi olmadan hücuma dayalı bir anlayışla Arsenal karşısına çıkmak intihar gibi oldu. Arsenal istediği gibi oynadı kendini yormadı maçın ikinci yarısında pas çalışmalarıyla haftasonu oynayacağı maç için hazırlıklarına başladı.

17 Ekim 2008 Cuma

Gruplar ve Fikstür


Fortis Türkiye Kupası kuraları çekildi ve gruplar belirlendi. Geçen yıl ligin üstünde yer alan 4 takımın seri başı olduğu kura da Trabzonspor'un hangi takımla aynı grupta yer alacağı merak konusuydu ve Trabzonspor Beşiktaş'la birlikte A grubunda yer aldı. Sezonun en formda takımı olan G.Antepspor'la birlikte bu grubun daha çetrefilli bir grup olacağı aşikar. Ama illa bir ölüm grubu tespit etmemiz gerkirse bu kesinlikle C grubu olacaktır. Diğer 2 grubun diğerlerine göre ortalama zorlukta olduğunu söyleyebiliriz.

Söyleyebilir miyiz ?

A GRUBU
G.Antep B.B Antalyaspor G.Antepspor Trabzonspor Beşiktaş

B GRUBU
Malatyaspor
Altay
Kayserispor
Ankaraspor
Galatasaray

C GRUBU
Alanyaspor Manisaspor Konyaspor Denizlispor Sivasspor

D GRUBU
Tokatspor
Eskişehirspor
Bursaspor
Ankaragücü
Fenerbahçe

29 Ekim 2008
Grup 1. Maçları

12 Kasım 2008
Grup 2. Maçları

28 Aralık 2008
Grup 3. Maçları

07 Ocak 2008
Grup 4. Maçları

11 Ocak 2009
Grup 5. Maçları

18 Ocak 2009
Çeyrek Final 1. Maçları

28 Ocak 2009
Çeyrek Final 2. Maçları

04 Mart 2009
Yarı Final 1. Maçları

22 Nisan 2009
Yarı Final 2. Maçları

13 Mayıs 2009
Final

15 Ekim 2008 Çarşamba

Alkışlar www.antu.com'a



Antu.com'un giriş sayfası.

Diriliş Hikayeleri 2


Sinan'ın hikayesine benzer bir diriliş hikayesi de İngiltere'den. Ligin sürpriz takımı Hull City'nin 10 numarası Geovanni Deiberson Maurício. Cruzerio'dan Barcelona'ya transferi sonrası büyük bir yıldız olması bekleniyordu, fakat Barça'nın kötü dönemlerinden biriydi haliyle o da yeterli performansı gösteremedi. Hatta yapılan taraftar anketlerinde en kötü Barça futbolcuları arasında yer alıyor. Sonraki istasyon bir yıl kiralık oynadıktan sonra 2006 yılına kadar formasını giydiği Benfica oldu. Cruzerio'daki bir sezonun ardından geçtiğimiz yılı Sven Goran Erikson'un Manchester City ' sinde geçirdi. Bu yıl ligin yeni takımı Hull City' de 5 maçta geçen yıl ki gol sayısını yakaladı(3) hem de ne goller atarak. İkisinin de bu yıl diriliş göstermelerinin dışında bir diğer ortak noktaları da yalnızca 1' er kez milli takımda boy göstermiş olmaları.

Diriliş Hikayeleri 1


Bundesliga'daki yeni temsilcilerimizden biri Sinan Kaloğlu ama varlığını oynadığı son 2 maçla gösterdi. Özellikle de B.Münih karşısında sergilediği performans takımına puan kazandırınca haftanın karmasına girmesiyle Alman futbolseverlerde onu tanımış oldu. Hep derler ya "futbolun en olgun döneminde" diye, işte Sinan da tam bu dönemde Bochum'a transfer oldu sessiz sedasız. Altay'ın son kez lige çıkışında büyük pay sahibiydi, Beşiktaş bu genç yeteneği rakiplerinin elinden kaptı fakat istediği verimi alamadı. Diyarbakır ve V.Manisa takımlarında da birer sezon oynadıktan sonra Bursaspor Türkiye'deki son durağı oldu. Çok iddalı bir seçim değildi belki Bochum ama onun için merhem olabilir.
Liglere ara verilmişken neden Sinan Kaloğlu'ndan bahsettim acaba?
Batuhan desem...

9 Ekim 2008 Perşembe

Mikrofonlarımız Gaziantep Kamil Ocak Stadında


Tek kanallı döneme ait en büyük kaybımın aşığı olduğum futbolu canlı kanlı izleyememek olduğunu düşünürüm. Haftada ya bir maç izleyebilirdik ya da özetlerle yetinirdik(tabi bu da ayrı bir zevkti).
Ama o yıllara ait en büyük futbol zevkimiz Radyo 1' den maç yayınlarını dinlemek ve arkadaşlarla evde o maçları çoraplardan yaptığımız toplarla canlandırmaktı. İzleyebildiğimiz ve öğrenebildiğimiz kadarıyla futbolcuların gol atma ve kaçırma gibi hissiyatlarını elimizden geldiğince yaşamak ve yaşatmaya çabalardık. Tansu Polatkan, Hüseyin Başaran, Levent Özçelik, Abidin Aydoğdu,İlker Yasin ve illa ki Orhan Ayhan gibi sesleriyle maçlara hayat veren anlatımcıların birbirlerine pas atışları da anlatışları kadar hafızalarımızda yerini bulmuştur. Onların sayesinde pazarın öğle vaktinde Kayseri'den Ankara'ya, İstanbul'dan Denizli'ye, Adana'dan Trabzon' a Bursa'dan Malatya'ya, Eskişehir'den Gaziantep'e futbol seyahati yapardık. Bir stadtan diğer stada geçişteki sessizliğin bile bir anlamı vardı. O dönemler futbolun ne olduğu kavramaya çalışan Japonların lig maçlarını bile izleme şansımız var artık. Ama bu bollukta nostaljik futbolu özler ve o zevki mumla arar olduk. Bu ne yaman çelişki Anne!

11 Eylül 2008 Perşembe

3 yetmez 4 olsun


Dün akşamdan bir de not verelim. Maçı yorumlayan Selçuk Yula sol bekte görev yapan Çağlar'a kafayı taktı haksız da sayılmazdı defansı idare eden ama hücumu hiç olmayan bir görüntü çizdi. Ama asıl bomba Selçuk Yula' yı 3 oyuncu değişikliğinin kesmemesi ve bir tane daha istemesiydi. Son değişikliğimizi Mevlüt' le yaptıktan bi 5 dakika sonra Selçuk Yula maçın heyecanından " Fatih Hoca'nın oyuna müdahale etmesi bir oyuncu daha değiştirmesi lazım" gibi bi cümle sarfetti.
Gerçi olsa da pek farketmezdi ama...

Konsantre Futbol


2010 Güney Afrika elemelerinde milletçe İspanya maçına kadar firesiz gitmeye odaklanmıştık,ama planları bozan maça konsantre olmayı başaramadık. Kazanmamız gereken maçta penaltıyla 1 puanı kurtardık ama hangi birimizin içine sindi bu puan orası meçhul. Herkes bir suçlu ya da bahane arıyor ama bireylerin üzerine yıkılacak bir suç değil bu. Futbolumuzu kabul ettiremedik bir kaç kez denedik ama başarılı olamadık. Çünkü Belçika maçını ayrı görüp hazırlanmamız gerekirdi. Sonuçta olimpiyatlarda 4. olmuş takımın 7-8 bireyi kadrodaydı. Medya ve takım arasındaki gerginlik moralleri hatta bazılarımızın sağlğını bile bozdu. Fatih terim daha iyisini bilir ama özellikle ikinci yarı dizilişten oyun anlayışına kadar göze batan bir çok yanlış vardı, belki de bizim gördüğümüzü o göremedi. İkinci bir İsviçre faciasının eşiğinden dönüldü tüm tahriklere rağmen.Konsantre olamadığımız bir anda da Sonck topu kalemize gönderdi. Onu kurtarmak için çabaladık oldu da ama o kadar, düşündüğümüz hiç bir şeyi yansıtamadık. Belçika maden bulmuş kadar oldu 2. maçımızda ilk fireyi verdik umarım sonrası bizim istediğimiz gibi olur.
Bu arada Aurelio' nın Türk olmasını içine sindiremeyenler dün pişman olmuşlardır sanırım.

24 Ağustos 2008 Pazar

Yeni Sezon Yeni Heyecan


Ve sonunda beklenen gün geldi çattı; Süper Lig başladı. Herkes gibi bende sallayıp sallayıp kapağını açınca fışkıran kola gibi bişey bekledim ama izlediğim kadarıyla gazı kaçık bir sezon olacak gibi görünüyor.

Son şampiyon skoru buldu ama yönetim sayesinde taraftarını tam olarak yanında bulamadı. Yeni açık alt ve kapalı alt tribünleri nerdeyse bomboştu, kabahat taraftarın gibi gösteriliyor ama maç izlemenin oldukça zor olduğu bir yer ve bilet fiyatları geçen sezonun 2 misli. Acaba stadın şartlarında iyileştirme yapıldı da bizim mi haberimiz yok.

Futbol olarak bakacak olursak haddinden fazla kontrollü bir görüntüsü vardı G.Saray'ın bunun sonucu olarak ileri uçtaki oyuncular pas alabilmek için orta sahaya kadar gelmek zorunda kaldılar bu da atakların yorgun olmasına sebep oldu. Defansın arkasına atılan topun ne kadar etkili olabileceğini Kewell anlatmaya çalıştı attığı golle ama pek anlaşılmamış olacakki ilerleyen dakikalarda oyun sisteminde değişen bişey yoktu son şampiyonun.

10 kişi kalan Denizli iyice geri çekildi ama verdiği açıklardan gelen gollere engel olamadı. Dün akşam bir Denizli daha vardı ki ona söylenecek bişey yok; Mustafa Denizli maçı o kadar güzel yorumladı ki maçtan zevk almamıza vesile oldu.

Fenerbahçe maça paslarla başladı iyi bir görüntüsü vardı ama G.Antep yavaş yavaş etkinliğini artırarak dizginleri ele aldı maçı kontrol altında tuttu ve yeni yıldızı Tabata sayesinde 3 puanı aldı. Golde Volkan'ın bariz hatası var,sanırım duruşundan kaynaklandı çok da hızlı olmayan bir toptu yetişemedi.

Diğer takımların performansları konusunda henüz söylenecek bişey yok, umarım seyre değer bir sezon olur.


31 Temmuz 2008 Perşembe

Hangisi Daha iyi 12 ?



Günler süren uğraşının ardından Morgan De Sanctis sonunda kapağı attı Galatasaray'a. Böyle diyorum çünkü bir yanda Udinese dışında Milli takımda dahil olmak üzere oynadığı takımlara iyi bi yedek olarak gitmiş bir kaleci ve yabancı. Diğer tarafta ise yıllardır sabırla yabancı kalecilerin ardında bekleyen Tolga Zengin' den 3 gömlek üstün olmasına rağmen milli takıma alınmayan oldukça yetenekli Aykut Erçetin. Galatasaray bu kaleciyi kiraladı ve 1 yıl boyunca oynatabildiği kadar oynatıp parasının karşılığını almaya çalışacak, öte yandan ise aldığı paranın hakkını vermeye gayret ettiğini her hareketiyle ve söylemiyle belli eden Aykut yine yedek bekleyecek. Halbuki 31 yaşında ki bi kaleciyi kazanmak yerine, kazanıldığı takdirde en az 6-7 sene hizmet edebilecek genç ve de Türk bir kaleciye ve arkasında ki diğer Türklere yatırım yapmak daha makul olmaz mıydı acaba... fikri olan buyursun.

22 Temmuz 2008 Salı

CM4 Kehanetleri


Bugünlerde bir çok kişi tarafından bu yılın yıldız adayı olarak gösterilen bir isim var Galatasaray'ın kadrosunda. İsmi İrfan Başaran, amaca uygun bir isim ve soyisime sahip olduğu kesin, bakalım gerisi gelecek mi?

Fakat İrfan Başaran ismi futbol menajerlik oyunlarıyla, özellikle de CM4 'le ilgilenenlere hiç de yabancı değil. CM4 ün yıldızlarındandı o zaman 14 yaşında tabi ama birinci sezondan sonra takımda banko olurdu. Hazırlık maçında Barış'a attırdığı gol kumaşı hakkında biraz da olsa bilgi verdi.
Artık 19 unda ve kendisinden beklenenleri sahaya yansıtma dönemi geldi. Bakalım bugüne kadar bir çok yıldız çıkartan CM4'ün bu yılki ismi İrfan Başaran olabilecek mi?

18 Temmuz 2008 Cuma

Sergen’le tümer yanyana oynar mı?


Sanırım türk futbol tarihinin bir 10 yılına damga vurdu bu ve bundan türeyen sorular.

Sergen’le Tümer yan yana oynamazı ilk olarak lucescu attı ortaya, çoğunlukla yan yana oynatmadı ikisini. Sergen’in hazır olduğu zamanlarda Tümer yedekti hep. Sergen Beşiktaş’tan gitti, Tümer de Fener’in yolunu tuttu. Ama bu soru peşini bırakmadı yine, bu kez tartışılan Alex ile yan yana oynayıp oynayamayacağıydı.

Ama yaklaşık 7-8 sene öncesinin Real Madrid kadrosunun orta sahasına baktığımızda bu soru ne kadar da komik kalıyor. Sergen ya da Tümer kadar bile geriye yardım etmeyen üç oyuncu vardı Madrid’in 4 lü ortasahasında. Figo, Zidane ve Beckham.

Bu sene de eğer Galatasaray iki forvetle oynarsa Kewell-Arda ve Lincoln yan yana oynar mı? sorusu atılacak ortaya. İlk başarısız sonucunda bu kadronun, müthiş köşe yazarlarımız anlatmaya başlayacaklar aynı teraneyi. Yok Mehmet Topal/Linderoth yalnız kalıyor da, hücum hattıyla defansa arasındaki mesafe çok uzun da, bikbikbik…

Yazının sahibi Yalnis' e teşekkürler...

8 Temmuz 2008 Salı

Hakeme Kırmızı Kart


Süper Lig klasmanına geçtiğimiz yıl yükselen Diyarbakır bölgesi hakemlerimizden Yıldıray Arslan, Diyarbakır' lı 20 hakemin dilekçesi gözönünde bulundurularak amatör kümeye düşürüldü. Galatasaray' ın şampiyonluğunu üzerinde formayla kutladığı iddia edilen hakem hakkında bölgesel maçlarla alakalı bir takım suçlamalarda varmış.. Ama hakemin 42 yaşında olmasının bu karar üzerinde etkili olması yüksek ihtimal.

Sanırım haber için sinekten yağ çıkarmak deyimi yakışır bu duruma.

Bir Kral Çıktı Meydane...


Güiza demişken biraz da transferi hakkında konuşmak gerekir. Beklenen bir transferdi sürpriz olduğu söylenemez. Hatta Aragones' in kabul şartlarından biri de olabilir. Türkiye için de önemli bir transfer Avrupa şampiyonunun bir neferi ve La Liga nın son kralı. Fenerbahçe' nin tam istediği bir türden futbolcu mu dersek, benzeri 2 futbolcu daha var takımda. Kanoute tarzında bir oyuncu daha isabetli bir transfer olabilirdi. Çok gözönünde olan bir futbolcu değildi o yüzden ne tür bir performans ortaya koyacağı merak uyandırıyor. İzleyip göreceğiz...

Taraftarı sevindirdiği kesin, ama kimse Semih' ten sevinmesini beklemesin... Haksız da sayılmaz.

Müslüman Güiza


maraton.com.tr adresinde Güiza' nın transferiyle ilgili ilk konuşmasından bir bölüm...

"Real Mallorca Kulübü'nün internet sitesinde yayımlanan röportajda, İspanya'da 1 kez gol kralı olduğunu hatırlatan Güiza, ''İnşallah orada da kazanır, eğlenir ve önemli şeyler yaparım. Burada olduğu gibi Fenerbahçe'de de çok çalışmayı sürdüreceğim. Gollerimin arkası gelecek'' diye konuştu. "

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Terlik Kavgası

İşte kavgaya sebep olan terlik...

Yakıştır...


Bizim spor basınımızda bir hastalık haline gelen uydurma haber ve yakıştırma olayı aldı başını gidiyor. Son örnek Takvim gazetesinden. " Kewell formalarını yakacağız " eldeki malzemelere bir bakalım mantığıyla hareket edilen bir haber; UEFA kupası yarı final eşleşmesi, Galatasaray, Leeds United, öldürülen 2 Leeds taraftarı,Leeds taraftarlarının öfkesi, Kewell' ın Galatasaray' a transferi.

Bu parçaları birleştirdiğinizde rahatlıkla bir haber çıkartabilirsiniz. Ama ben böyle bir durumun olduğunu sanmıyorum ve haberi de gereksiz bir çaba olarak görüyorum. Bu haberi yazanlar Leeds United' ın geçen yıl 3. Lig' de oynadığını biliyorlar mı acaba?
"İstanbul' a gitme yoksa ölürsün " sözü 2005 te ki Şampiyonlar Ligi Finali için de söylendi mi acaba Kewell' a ? Ya da Leeds futbolcularına İstanbul yasak şehir mi ?


4 Temmuz 2008 Cuma

Kaptanlar Kapı Dışarı



Beşiktaş'ın iki önemli oyuncusu ve kaptanı yumruklaşınca yönetim çareyi göndermekte bulmuş. Amaç ilkeli bir takım imajı vermek mi yoksa oynadıkları bölgeye yapılan transferlere yer açabilmek için bu oyuncuları elden çıkarmak mı ? Orası tam bir muamma ama kötü kokular geliyor.

Sinan Engin' in konuyla ilgili açıklaması şöyle ;
''İki oyuncunun arasında daha önceden gelen bir husumet varmış. Dün artık son noktaya geldi. Barıştırmaya çalıştık ancak olmadı. Bundan sonra böyle şeylere kesinlikle taviz vermeyeceğiz. İkisi de çok ağır para cezası alacak ve affetme durumu olmayacak.Yeni kaptanımızı ilerleyen günlerde belirleyeceğiz.İki oyuncu da satılıktır, gelecek tekliflere açığız''(Sporx.com' dan alıntı)

3 Temmuz 2008 Perşembe

Ters Köşe


Haldun Üstünel açıklayana kadar belki de hiç birimizin aklından Harry Kewell transferi geçmiyordu. İtandje ve Hyypia için görüşüldüğü yansıdı basına ve tam amlamıyla ters köşeye yattı herkes. Büyük bir sürpriz oldu ama elbette sevindirici. Kariyer açısından oldukça önemli ve başarılı bir futbolcu, sakatlıklarla geçen son 2 sezon kafa karıştırsa da fayda sağlaması yüksek ihtimal. Bu transfer Arda' nın başka bir mevkide değerlendirilebileceğini,bir başka deyişle takımın jokeri olacağını işaret ediyor...

30 Haziran 2008 Pazartesi

Aziz Yıldırım


Dün akşam "Var mısın? Yok musun?" adlı programın sezon finali varmış. Özel ve anlamlı bir bitiriş yapmak için daha önce Sedat Balkanlı'ya yardım amaçlı yapılan yarışmanın bir benzerini de Trabzonspor'un eski futbolcusu İsmail Gökçek için hazırlamışlar. Yarışmacı olarak da Arda seçilmiş sahne yönü yüksek olduğu içindir heralde. Çok anlamlı bir davranış Acun Ilıcalı 'yı tebrik etmek lazım.

Ama asıl tebrik konusu İsmail'in çocuklarıyla sohbet yapılırken ortaya çıktı. Birisi üniversitede, diğeri lisede okuyan iki oğlunun okul masrafları Aziz Yıldırım tarafından karşılanıyormuş.

Bu anlamlı hareketinden dolayı Tebrikler...Teşekkürler...Bravo...

Euro 2008 Karması

Belki kupaya ulaşamadılar, belki fazla maç oynayamadılar, belki takımları turnuvaya iz bırakamadı ama bence şampiyonada isimlerini zihinlere kazıdılar. Bu adı üzerinde karma ve en iyi oldukları iddaa edilemez. Yoruma açık bir tercih listesi...

Van Der Sar(Hol)

S.Ramos(İsp) Pepe(Por) Mathijsen(Hol) Lahm(Alm)

Senna(İsp)

Schweinsteiger(Alm) Modric(Hır) İniesta(İsp) Arda(Tür)

Zlatan İbrahimovic(İsveç)

29 Haziran 2008 Pazar

Lineker' in kulakları çınladı...


Futbolun gereklerini yerine getiren kazandı bu kez. Başka bir deyişle papaz pilav yemedi. İspanyollar turnuvanın en şık futbolunu oynayan takımdı ve meyvesini de almış oldular. Haddinden fazla iyi bir orta sahaya sahipler. Oldukça yaratıcı oyuncuları var kanatlardaki savunmacılar bile orta saha oyuncuları kadar hücumdaydı. Eleştirilen Torres becerisini aklıyla birleştirip galibiyet golünü attı ve eleştirilere kendi üslubuyla cevap vermiş oldu. Almanya rakibin hareketli savunmasına karşı üretkenlik gösteremedi ve kaybeden taraf oldu.

Geçen turnuvaya göre futboluyla seyir zevki veren bir şampiyona yaşadık. Kaybeden takımlar da fazlasıyla keyif yaşattı bizlere. Biz de kupanın bir ucundan tuttuk ama büyüğümüz Almanlar müsade etmedi.

Bakalım şampiyon takıma karşı eleme maçlarında ne yapacağız?




28 Haziran 2008 Cumartesi

Paylaşılamayan Adam F.Bahçe' de

Beşiktaş' tan Holosko tranferi sırasında Koray' la birlikte apar topar takas karşılığı V.Manisaspor'a gönderilen Burak Yılmaz artık Fenerbahçe' li. V.Manisa, Antalyaspor' da yıldızı parladığında Beşiktaş' ın araya girmesi yüzünden parasıyla alamadığı Burak' ı sezonun ikinci yarısında takasla da olsa kadrosuna kattı. Fayda da sağladı ama süper lig' de ömrü uzun olmayınca yıldızını elde tutması zorlaştı. Trabzonspor talip oldu sonra geri çekildi ve Fenerbahçe bu oyuncuyu iyi bir yedek düşüncesiyle olacak kadrosuna kattı. Yeni takımında neler yapacağı soru işareti, ancak şurası kesin Beşiktaş' ta istediği performansa ve şansa erişemedi. Kendisini göstermek için elinden geleni yapacaktır, ama kameraların varlığından haberdar olması rol kesmesine sebep oluyor bu da oyuna konsantre olmasını güçleştiriyor.Gözden uzak olduğu zaman başarılı olma yüzdesi artıyor.

Volkan' ın jölesi başına iş açmıştı, Burak' ın aynı kaderi paylaşmaması için yüzünü futbola dönmesi şart...

25 Haziran 2008 Çarşamba

Galiptir Bu Yolda Mağlup


Turnuvanın en güzel maçını Almanya' ya karşı oynadık. Çünkü 90 dk. topa hükmettik kimin forma giydiğinin önemi olmadığını böylelikle görmüş olduk. M.Topal' ın tedirginliği dışında herkes görevini fazlasıyla yaptı. Galip oynamayı beceremediğimiz tekrar ortaya çıktı. Bu da bizim futbol yapımızın ne olduğu hakkında fikir vermiştir sanırım. Kaleyi bulan 11 şutumuz var istatiksel bir araştırma yapılsa bu sayıda şutu ancak San Marino, Bosna Hersek, Liechstenstein gibi takımlara karşı bulmuş olabiliriz. Daha önce övgüyle bahsettiğim Ballack' ın ismini Metzelder' den az duyduğum kesin. Kazım direkten dönen ilk topu gol olsaydı belki maçın seyri iyice değişecekti. Bizim futbolcularımız ayağa top atarak kendilerine olan güvenlerini göstermiş oldular. Yenmiş olsak sansasyonel takım olacaktık, yenildik ama galibiyetlerimizin şans olmadığını gösterdik. Gruptan çıkma hesapları yaparken yarı finalde gördük kendimizi. Herkeste yürek var ama bizimki bi başka çarpıyor demek ki.
Herkesi kendimize hayran bırakıp Euro 2008' e şık bir imzayla veda ettik. Herkesin emeğine sağlık...

Acı Kaybımız...


100 Galatasaray' lı taraftara sorsanız en az yarısı Song' dan vazgeçemez.Böyle bir ortamda Kamerun Aslanı bizden koparıldı. Geldiği günden bu yana oynadığı hiç bir maçta kötü performans göstermemiş, 20 li yaşlarının başında ülkesinin Baş Aslanı olmuş tam bir futbol aşığı. Giydiği formanın sonuna kadar hakkını veren ve Türkiye'de şu an mevcut stoperler arasında en iyi kesici konumunda. Yedek kaldığında bile tavır göstermeden görev verildikçe elinden geleni yaptı. Ama aldığı para çok görüldü. Yönetim eksiklikleri nedeniyle kaybedilmiş bir değer.

Trabzonspor bir transfer fırtınası yaşatıyor, ama şüphesiz en iyi transferlerini yaptılar.

Gerçek olan şu kesinlikle çok arayacağız...

24 Haziran 2008 Salı

Sözün Bitttiği Yer


Bu akşam 13. Avrupa Şampiyonası'nda Almanlar'a karşı yarı final oynayacağız.Gerçekçi olmak gerekir kimsenin beklemediği bir başarı bu. Oynayacağımız en büyük takımın Portekiz olacağını düşündük.Ama düşüncelerimizi değiştiren aklımızı başımızdan alan maçlar oynadık.Bunun etkisi olarak bazı kesimlerce " belli bir taktiği olmayan, ne oynadığı bilinmeyen, her maç gittikçe azalan buna rağmen kazanan bir takım " hüviyeti verildi bize. Belki övgü amaçlı söylediler ama biraz hakaret içerdiği de kesin. Ama gerçek olan şu turnuvada yer alan 12 ' si evinden olmak üzere 16 takımın 14' ü bugün bizi izleyecek. Almanlar turnuvalar tarihinin en başarılı takımı diyebiliriz. Onlar için için kupa yolunda olağan maçlardan biri olabilir, ama bizim için neler yapabileceğimizi gösterdiğimiz bir turnuvada zirveye giden anlamlı bir basamak daha. Ve bu yolda yenilmekten değil yanılmaktan korkmalıyız...
Aceto 'nun da dediği gibi " Hayat Varsa Umut Vardır "

22 Haziran 2008 Pazar

Sarı Fare Modric


Cuma gecesi muhteşem duygular yaşadık peşpeşe önce yere serildik uzatmanın sonunda, sonra yeniden dirildik uzatmanın uzatmasında. Bu ani gel-git ler maalesef 2 kalbin gerçek anlamda durmasına da sebep oldu ve bir sürü serseri kurşuna. Ama o golden sonra turu geçeceğimize inanmayan sayısı sıfıra yakındı sanırım. Beklediğimiz oldu ve Almanların rakibi biz olduk.
O geceden akılda kalan sadece bizim futbolumuz değildi. Tüm avrupa Tottenham' ın 21 milyon euro verdiği adamı görmüş ve tanımış oldu. Sahanın ortasında sihirbaz gibi bir adam vardı. Bu adam benim yaşımın yetmediği yıllara ait bir futbol ustası olan Cruyff' u anımsatıyordu anlatanlara göre. Zaten görüntü ve forma numarası itibariyle de 74 ve 78 Hollanda' sının liderine benziyordu bence. Eğer onun varlığını bilmesek ve bu ufak tefek adama bir isim verecek olsak, Sarı Fare ' den daha iyi bir takma isim bulunamazdı. İnanılmaz bir top sürme ve pas dağıtma yeteneği var. Bitti denilen pozisyonu koklayıp gole çevirebildiğini uygulamalı olarak görmüş olduk, penaltı kaçırışı bile şıktı. Premier Lig' de neler yapacağının sinyalleri de verdi diyebiliriz.
Tottenham' a sempati duyan biri olarak sevindirici bir gelişme olduğunu söyleyebilirim...

20 Haziran 2008 Cuma

Rüştü' nün Sağ Eli


Bu maç hakkında yazılacak söylenecek o kadar çok şey var ki, ama bu resim herşeyi anlatmaya yeter. Rüştü o şutu kurtardığında birşeylerin değişeceğinin sinyallerini almaya başladık.Belki golde hatası vardı ama Semih'e pası atan da o elin sahibinin ayaklarıydı. Maçın kader anı Rosetti' nin oyuncu değişikliğini görmeyişiydi. Bilic isyan etti ama papaz her zaman pilav yemiyor işte. Uzatmalara kadar iyi oynamadık belki ama kaybetmemesini öğrendik. Penaltı atışlarında 17 Mayıs 2000 tarihine gidenlerimiz çok oldu sanırım. Aynısı değil ama benzeri bir durum vardı sahada. Son penaltıyı onlar attı. Rıdvan, Petric' ten sola atmasını istedi, Rüştü' den de çıkarmasını. Ve o sağ el tekrar çıktı sahneye, son noktayı koydu.

Bekle bizi Almanya...

Her Yerde Sen, Her Şeyde Sen...


Kazanmak için her şeyi yapabilen bir kaptana sahipseniz dümeniniz emin ellerde demektir. Bu turnuva boyunca bütün takımlara bakıldığında takımının lideri olduğunu apaçık görebileceğiniz tek oyuncu Micheal Ballack. Onun sayesinde turnuvanın en takım gibi takımı Almanlar. Portekiz maçında da yine görevini fazlasıyla yaptı. Sahanın en çok koşan oyuncusuydu, rakibi yavaşlatmak adına sakatlanmış gibi yaptı,(bu elbette hoş bi hareket değil ama konu başka) takımı adına gol attı ki pozisyon faul. Bunları yapabilen bir liderin peşinden gidenlerde görevini mutlaka yapacaktır. Bu arada Schweinsteiger bir maçta takımını nasıl özlediğini performansıyla göstermiş oldu.Attığı golde yaptığı koşu muazzamdı.

Portekiz takım olamamanın faturasını eve dönüş biletini alarak ödedi. C.Ronaldo bekleneni veremedi belki de çok şey istedik ya da bekledik, ama olmadı yakışmadı. İtalyan İnzaghi' nin Portekiz şubesi Nuno Gomez tarihe geçti 4 avrupa şampiyonasında gol atan tek oyuncu olarak. Bunun sebebi bir ülkede 12 senedir forvet oyuncu sıkıntısı çekilmesi sanırım. Deco elinden geleni yaptı ama olmadı.

Turnuva takımı yolunda ilerliyor umarım karşılarında çarşamba günü biz oluruz...

19 Haziran 2008 Perşembe

Ex Şampiyonun Tek Gollü Vedası...


Yunanistan yenilgi serisine İspanya ile devam etti ve kupaya el salladı. Gerçi bu zaten olması gereken ve beklenen bir durumdu. 2004 te nasıl alındığı aşikar kupadan sonra Dünya kupasında gol atamayan Yunanistan Avrupa Şampiyonasında da gol atamasaydı tarih yazacaktı. Finallerdeki son golü atarak kupayı getiren Charisteas , bu kez de attığı golle hezimetten kurtarmış oldu takımını.
Futbol aşığı seyircilerin pek de üzüldüğü bir son olmadı elenmeleri. Maçların geneline bakıldığında futbol kalitesi yüksek seyir zevki üst düzeyde bir turnuva yaşıyoruz.Ayak uyduramayan Yunanlar 1 gol 0 puanla dönüş yoluna koyuldular.O kadar futbolseverin ahı tuttu da diyebiliriz.
Genç Rusya' ya ayak uyduramayan ihtiyar İsveç rengini de alarak ayrıldı turnuvadan buna üzülen olmuştur ama mutlaka. Bir kaç takım dışında Beklenen ülkeler yoluna devam ediyor.Bu akşam yine güzel bir maç bizi bekliyor. İyi seyirler

Bu arada keşke Avusturya elenmeseydi. Yazık oldu...

11 Haziran 2008 Çarşamba

Eric Cantona


Efsane 7 , futbolculuğundaki marjinalliğini plaj futbolu antrenörlüğünü seçerek bir kez daha ispatladı.

İlla ki Nostalji - 2


Şiir için Yalnis ' a sonsuz teşekkürler

Prekazi’ye saygılarımla…


Çekerdik ayaklarımıza mekosenleri, aşağı mahalleye maç yapmaya giderdik.

Beşte devreydi, onda biter…

Koltuğumda “memesi” çıkmış meşin top.

Hep Mikasa olsun isterdik.

Olmazdı.

Çocuktuk.Neden olmadığının üzerine durmazdık.

Yenilmez bir ordu edasıyla geçerdik iki mahalle arasındaki yolu.

Kimimiz paytaktı, kimimizin şişedibi gözlükleri vardı.

Benimse formamın arkasındaki 8 yazısının yapışkanı tutmazdı hiçbir zaman. Sarkardı.

8 numara, seksenli yıllarda hep Rıdvan’dı.

Bunu sen istedin Otto...


Yunanistan, futbol yapısıyla şüphesiz bu turnuvanın en can sıkıcı takımı olarak düşünülüyordu. Beklenen de oldu, İsveç karşısına 2004 ten pek de farkı olmayan bir kadro ve oyun yapısıyla çıktılar. Oyunu sürekli canlı tutmaya çalışan İsveç karşısında ilk yarı başarılı da oldular tabi skor açısından. O akşamını futbol izlemeye ayırmış futbolseverler için tatminkar bir oyun yoktu sahada. Dizileri tercih edenler de olmuştur şüphesiz. Tam da böyle gidecek derken suskunluğunu bozan Zlatan( ki turnuvanın şu ana kadar ki en güzel golü ) taçtan aldığı topu Larsson' la verkaçtan sonra "Al ulan Otto" der gibi gönderdi Yunan kalesine. Çirkinleşen savunmaya dayalı oyunu ezber eden yunan savunması afalladı ve enteresan bi gol daha gördü kalesinde. Selçuk Yula' nın maç boyu söylediği "Gol yedikten sonra da aynı futbolu oynamaya devam ederler,B planları olmadığına eminim" sözü yerini bulmuş oldu. İsveç taraftarı yine turnuvaya renk katmış.

Rusya-Yunanistan maçı olduğu akşam başka bir meşgalemin olmasına seviniyorum.

9 Haziran 2008 Pazartesi

Total Futbol 88 'in ruhuyla birleşince...


En bilinen temsilcisi Johann Cruyff ' lu 78 kadrosu olan Total Futbol ,88 ruhunun temsilcisi Van Basten ' in katkılarıyla geri döndü.Hem de olağanüstü bir dönüşle.Her turnuvada favori gösterilen, savunma denince akla gelen İtalyanların neyi savunduklarını unutacak kadar başları döndü.Ama sonuçta turnuvanın en güzel futbolunu izletti iki takım bize.Hele de 6 şar kişilik savunmalarıyla birbirini kilitleyerek futbola eziyet çektiren Fransa ve Romanya dan sonra ilaç gibi geldi.

Hollanda takım halinde oynamayı becerdi ve 30 yıldan sonra Azzurileri yenerek iddiasını ortaya koydu.İnanılmaz bir enerjileri vardı,çift kişilik oynadı herkes.Gecenin sivrilen isimleri ise 10 numaranın hakkını fazlasıyla veren Sneijder,iki asist yapan ve sağ kulvarı maç boyunca bir baştan diğer başa kateden Kuyt,orta sahanın pas alışverişini yaparak takımın akciğerliğini üstlenen Engelhaar(bu cüssede biri için ilginç bir mevki) - De Jong ikilisi,ikinci golde çizgiden çıkardığı topu sonrasında atağa dönüştüren,üçüncü golü de tasarladıktan sonra imzasını atan Van Bronckhorst ve elbette kaptan Van Der Saar.

Ve bir de Buffon var tabi, ilk golde arkadaşını dışarı attı ve ofsaytı bozmasına sebep oldu, ikinci gol çok iyi hazırlanmıştı ama çıkış hatası yaparak o da katkı sağladı.İtalya'da çok bariz olarak açığa çıkan savunma oyuncularının birbirlerine alışamamış olmalarıydı.

Ama bu durum Hollanda'nın başarısını gölgede bırakmaya yeterli bir neden değil.Van Basten 78-88 karması bir 2008 takımı oluşturmuş. İlk maçlara göre bu ekibi zorlayacak tek takım olarak Almanlar öne çıkıyor.

Biraz da taraftarının sayesinde bir çok futbolseverin sempatisini kazanan Portakallar belki de yeniden mutlu sona ulaşabilir... ki olası gözükmekte.

Turnuva Takımı Olmak ya da Olamamak...


Herkesin beklediği müthiş futbol organizasyonu başladı ama çok da güzel başlamadı taraf olarak bakarsak tabi. Futbol oynatmamayı ilke edinmiş bir Portekiz vardı Türkiye karşısında takım halinde savunma yapınca bir savunma oyuncusunun ilk golü atması sürpriz olmadı elbette.Topu kaptığı anda golü atacağının sinyalini verdi Pepe.Takımımızda 90 dakika boyunca bu kadar dikine giden olmadı.Direklerin Volkan'dan daha çok mesai yaptığı bir maç oldu.Belki sahaya çıkan 11 açısından pek hata olduğunu söyleyemesekte, maç boyunca bir çok yanlış vardı sahada.Hakan balta Maldonado'dan farksızdı risk almak istemedi sürekli ilk gördüğüne(ki genelde geriye doğru) topu pasladı kanatı işlemez hale getirdi, tabi Tuncay'ın etkisiz oyunuyla bu duruma katkı yaptığını da söyleyebiliriz.Ama takım olarak yapılan yanlış 1.80 bile olmayan tek forvetimize şişirme top göndererek golü düşünmek ve akabinde dönen toplara müdahale edemeyen orta alanımızla Portekiz'e oyunu servis etmekti.Onlardan iki sürpriz atakla sonuca gittiler.Onlara hayırlı bize de ders olsun.Umarım aynı hataları ikinci maçta yapmayız ve avrupa şampiyonalarındaki 2. galibiyetimizi alırız.

Diğer maçlara bir bakacak olursak; İsviçre ve Çek Cumhuriyeti çok da iddialı olmadıklarını bu maçla göstermiş oldular . İsviçre gayretli bir futbol sergilemesine karşın basit bir hatayla golü kalesinde gördü. Çekler ancak bu şekilde maç kazanabilirdi ve kazandılar.

Herkesin sahada değil tribünde olmalılar dediği Avusturya güçlü Hırvatları epey yıprattı fakat yıkamadı.özellikle Harnik ve ikinci yarıda oyuna giren Türk asıllı Ümit Korkmaz hırvatlara zor anlar yaşattı.Hırvatistan'da da Modric kumaşının kalitesini ve iyi bir seçim olduğunu Tottenham'a göstermiş oldu.


Dünün son maçında ise "Turnuva Takımı" denince akla gelen Almanya yine bu söylemi boş çıkarmadı. Düzenli çıkışlar ve isabetli paslarla Polonyalıları oyuna hapsettiler ve çok etkili olmalarını engellediler.Dünyanın en kaliteli sol beklerinden olan Lahm sağ kanatta neler yapabileceğini de göstermiş oldu.Ballack tam bir lider gibi oynadı.Podolski nin sol açıkta oynayarak iki gol atması da koklama yetisinin ne kadar üstün olduğunu kanıtlamış oldu.Klose yi de unutmamak lazım tabi ki yüzde yüzlük iki gol pası verdi ve birisi gol oldu.Tüm hatlarıyla güzel bir oyun sergileyen Almanlar gösterişsiz ama rahat bir galibiyet aldı ve bir kez daha finalin mutlak favorisi olduğunun altını çizmiş oldu.


30 Mayıs 2008 Cuma

Yap Bi Muz Orta...


1985-86 sezonunda şampiyonluğa susamış Galatasaray’a tam da futbolunun olgunluk yıllarında,cılız fizik yapısının tam aksine çok güçlü ve estetik bir sol ayakla birlikte geldi.Belki ilk yılında şampiyonluk özlemini gideremedi ama peşpeşe gelen 2 şampiyonluk bunu unutturmaya yetti.Muz diye tabir edilen soldan ceza sahasına yapılan ortalar onunla kimlik buldu futbolumuzda.Ayrıca serbest vuruşlardaki ustalığı da tartışılmazdı.Bunun en iyi örneğini 1989 yılında yarı finale kadar yükseldikleri Şampiyon Kulüpler kupasının çeyrek final rövanş maçında Monaco’ya 37 metreden gönderdiği füzeyle cümle aleme gösterdi.Öyle ki Ettori yıllar sonra kaleciliği boyunca yediği en güzel golü Prekazi’den yediğini itiraf etmiştir.Gelişine yakışır bir gidişi olmadı elbette.Biraz Altay biraz da Bakırköy forması giydikten sonra Türk futboluna veda etti Cevad.At kuyruğu saçı ,şortunun altındaki taytı ve düşük çoraplarıyla ama en çok da unutulmaz futboluyla kalbimize taht kurdu.


Bir çok başarıyı yaşamış olmasına rağmen en büyük dileğini henüz gerçekleştirebilmiş değil.Futboluyla hizmet ettiği Galatasaray’a bir gün hoca olarak hizmet vermek Cevad Prekazi’nin sürekli dile getirdiği ve umarım gerçekleşecek isteğidir.

Bu Yalnızca Sitem...


Milli Takım son maçını kazanarak en azından doğru yolda olduğunu hissetti hissettirdi. Her ne kadar karşısında tam bir takım olmasa da fena bir prova olmadı.Dün Finlandiya maçında dikkat çekici birkaç durum vardı.Birincisi gitmesi gerektiği düşünülen genç Mevlüt’ün sağ taraftan yüzünü döndüğünde nasıl işler yapabileceğini cümle aleme göstermesiydi,tek eksiği son vuruşlarını büyük ölçüde etkileyen heyecanına hakim olamayışı.Mevlüt dışında kendini gösterme fırsatı bulan bir diğer isim de Sabri oldu.O bölgedeki 3. isim olarak görülüyordu fakat hiç de fena bir tercih olmadığını dün akşam kanıtladı.Defanstaki başarısının yanında bindirmeleriyle de hantal Finlandiya savunmasını epey yıprattı ve Tuncay’a attırdığı golle performansını taçlandırdı.

Dün akşam göze çarpan bir başka futbolcumuz Hamit’ti. Ama Hamit performansından çok agresif davranışları ve aynı dili konuştuğu hakemle olan münakaşalarıyla ön plana çıktı.Benim düşüncem gidişine çok üzüldüğü kardeşinin gönderilmesine ince bir sitemde bulundu kendince.

25 Mayıs 2008 Pazar

İlla ki Nostalji - 1


Futbolun aklımızı tamamen başımızdan aldığı dönemler,bir de okullar tatil olmuş aylardan haziran yapılacak en güzel şey top oynamak ve de dünya kupasını izlemek.Belki tam erişkinlikle çocukluk arasındaki yaşıma denk geldiği için benim için en renkli turnuva Amerika ’94 olmuştur. En çok ilgi çeken ülke hiç şüphesiz Kolombiya ‘ydı.Bunun hem eğlenceli hem de trajik nedenleri vardı.Bir yandan Valderrama ve Higuita gibi unutulmaz ve rengarenk futbolcuları barındırması,diğer yandan da kendi kalesine gol atmasıyla bazı kendini bilmezlerin hayatın dışına ittiği Escobar katliamı.Futbolun fanatizmden ayrıldığı çizgide duramayan sınırı aşanların futbola sürdüğü koca bir leke.

Her şeyden önce A.B.D. gibi futbol kültürü oldukça zayıf bir ülkede düzenlendi. Buna rağmen 69.000 seyirci ortalaması ile 1950’de düzenlenen kupadan sonra en yüksek seyirci sayısına ulaşıldı.

Bir çok şey oldu bu turnuvada tabi; Hagi, Oscar Cordoba’ya hayatı boyunca unutamayacağı bir gol attı.Brezilya 6 turnuva sonunda mutlu sona 4.kez ulaştı.Taffarel bu turnuvada parladı.Maradona malum sebepten kupadan ihraç edildi.R.Baggio finalde son penaltıyı kaçırdı ve İtalya diz çöktü.İsveç ve Bulgaristan yarı finale kadar yükseldi.Stoickhov gol kralı oldu.Omam Bıyık golünü attı dansını yaptı ve daha bir sürü şey…

Ve biz millet olarak yine sadece izleyebildik…olsun yine de çok güzeldi.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Şampiyon Ruh Geri Dönüyor...


Dünyanın futbolla tanışması açısından en önemli şehir hiç şüphesiz Nottingham dır.Öyle ki alt liglerde de olsa varlığını sürdüren bu şehrin takımı Notts County dünyanın en eski kulübü (1862) ünvanını taşımaktadır. Öte yandan Notts County nin en önemli rakibi ve aynı şehrin diğer takımı Nottingham Forest da sadece 3 sene sonra profesyonel olarak futbol serüvenine başlamıştır.

Bu iki köklü kulüpten Notts County nin tek başarısı bir kez FA Cup şampiyonluğu kazanmak olurken Nottingham Forest Avrupa kupalarında ve lig tarihinde bir çok başarıya imza atmış ve uluslar arası bir takım hüviyetine bürünmüştür.Brian Clough yönetiminde 1976-77 sezonunda birinci lige çıkan ve ertesi yıl şampiyonluğa ulaşan kulüp en ışıltılı dönemlerini o yıllarda yaşamıştır.

Gelelim bu yazıya sebep olan konuya; 3 yıldır İngiltere Leagues One(3.Lig) da mücadele eden eski şampiyon artık bir kıpırdanma gösterdi ve Championship’e yükselmeyi garantileyerek eski ihtişamına bir adım yaklaştı.Belki Peter Shilton,Martin O’Neill ve Trevor Francis gibi yıldızlara sahip değiller artık,ama hala onların ruhunu taşıyan formaları sırtına geçirebilecek yetenekli futbolculara sahipler.Eskişehirspor’un Süperlig’ e dönmesi ne kadar muhteşem bir olaysa N.Forest’in Premier ligde mücadele etmesi bir o kadar muhteşem olacaktır.

Bu arada önemli bir ayrıntıyı da atlamamak gerekir.1886 tarihinde N.Forest kulübü Arsenal'e forma göndermiş, ve o tarihten beri formalarının rengini değiştirmemişlerdir. Aynı zamanda Liverpool'a da forma yardımında bulunmuşlardır. Şuan Arsenal ve Liverpool takımları Forest'ın renkleri olan kırmızı-beyaz ve sarı-laciverti kullanmaktadır.

2 Mayıs 2008 Cuma

Futbolda Rus Darbesi


Avrupa futbolunun kulüpler bazında en ihtişamlı organizasyonu şüphesiz Şampiyonlar Ligi.Otoriteler üç İngiliz takımının yarı finale kalmasının sürpriz olarak değerlendirdi.Kulüplerin kadrolarına ve bütçelerine bakıldığında günümüz futbolunda çok da sürpriz olmadığı görülebiliyor.Bu takımlardaki futbolcuların bir çoğu ulusal takımlarında devamlı yer alan ve muhtemelen Avrupa Şampiyonasında da izleme şansı bulacağımız oyuncular.(İngilizler hariç)

Asıl sürpriz olan şampiyonlar liginde bir Rus’un kulübünün ve UEFA kupasında bir Rus kulübünün finale çıkması oldu.Chelsea her ne kadar avrupanın en sükseli kadrolarından birine sahip olsa da bu başarıyı ilk kez yaşıyorlar hem de belalıları Liverpool’u eleyerek.Ancak bu yılın en iyi takımlarından ve önemli yıldızlara sahip alman devi Bayern’i hatırı sayılır bir hezimete uğratarak UEFA kupasında finale ulaşan Zenit St. Petersburg yılın futbol olayına imza attı.İki yıl önce kupaya uzanan CSKA ya oranla son derece mütevazi bir kadroya sahip olan Advocaat’ın takımı bu ışıltılı performansını Fiorentina’yı penaltılarla geçebilen G.Rangers’ı mağlup ederek taçlandıracak havayı buldu.

Bu arada işin hoş bir rastlantısal boyutu Şampiyonlar Ligi’nde İngiliz takımlarının Moskova’da, UEFA Kupasında da Zenit’in Manchester da kupa avına çıkması olacak.

Futbola Dair


Tarifi olmayan, ama belki de milyonlarca farklı beyinden çıkmış milyonlarca farklı futbol tanımı bulunmakta.Kimine göre futbol bir tutku,kimine göre eğlence ve vakit geçirmek için iyi bir yöntem, kimine göre kitleleri uyuşturan bir afyon,kimine göre de 22 kişinin peşinden koştuğu,üç direk arasına topu sokmayı hedefleyen ama gayesiz bir oyun.Herkes baktığı yerden görmekte elbette özgür ama bana göre futbol bir yaşam biçimi,Taçsız Kral Metin Oktay'ın sevdiği kadını değişebildiği bir tutku ki Metin Oktay'ın nasıl bir aşk adamı olduğunu söylemeye lüzum yoktur.İngilizler tarafından keşfedildiği bilinen futbolun, toplumdan topluma yayılma aşaması oldukça hızlı olmuştur.Ancak asıl ilginç olan futbolun dünyanın farklı ülkelerini biraraya getiren bir organizasyonla uluslararası bir boyuta taşınması Jules Rimes adlı bir fransızın çabaları sayesinde gerçekleşmiştir. 1930 yılında kendi ismini taşıyan şampiyonanın Uruguay'da düzenlenmesinin üzerinden tam 77 yıl geçti ve onun tarafından atılan tohumların meyvesi bir endüstri olarak günümüzde bir çok toplum ve kişi tarafından toplanmakta.Bir çok spor dalı olmasına rağmen bütün bu spor dallarının arasından sıyrılıp zirvede yer alan futbol nerdeyse her erkek çocuğunun en sevdiği oyun ya da spor ya da hobi oluyor,istisnalar dışında tabi...Futbol üzerine yüzlerce kitap,binlerce makale yazılmış ve milyonlarca yorum yapılmıştır.Hayatın bir çok alanında isim,yaş ve meslekten sonra sorulan ilk soru olmuştur ve karşınızdaki insanın size bakışını değiştirme kabiliyetine sahip bir etkendir.Stadyumlar artık insanların bastırılmış duygularının dışavurumunu sağlayabilen arenalar halini almıştır.Kendini dizginlemeyi bilemeyen insanlar tarihte bir çok faciaya neden olmuşlardır ki Heysell faciası hala bir çok futbolseverin aklından silinmemiştir.Neyse aslında bu bir başlangıç ve bu sayfanın amacını belirtmeyi hedefleyen bir yazıydı ama futbol o kadar büyük bir derya ki bir yazıya sığdırmak mümkün değil.Aslında benim burdaki amacım futbolun bilinen bir çok tarife uymadığını ve bana göre aslında ne ifade ettiğini sizlerle paylaşmak.Simon Kuper'in de dediği gibi "Futbol,asla sadece futbol değildir!"