10 Aralık 2009 Perşembe

"Standart" ın dışında bir kaleci Sinan Bolat

Henüz 21 yaşında olmasına rağmen Belçika'nın önde gelen kulüplerinden Standart Liege'i başarıdan başarıya sürükleyen isimlerin başında geliyor. Geçen sezon geldiği bu takımın kalesini devralarak Diyarbakırspor'un şu anki kalecisi Espinoza'yı önce kulübeye sonra da transfere zorladı. Şampiyonluk yolunda Ruiz'in penaltısını kurtararak tüm dikkatleri üzerine çekti, sezon içerisinde kalesinde gösterdiği başarıyla da Fatih Terim'in dikkatini çekerek Milli takıma çağrıldı.

Çoğumuzun hakkında fazla bir şey bilmediği performansını fazla izleme şansımızın olmadığı bir ligde takımı adına önemli işler yaparken bir tek şapkadan tavşan çıkarmadığı kalmıştı.Şampiyonlar Ligi gruplarında oynanan son maçta AZ Alkmaar karşısında yine önemli kurtarışlar yapmış olmasına rağmen onu vitrine çıkaran hareketini 90+5 te bu sefer rakip kalede yaptı ve tavşanı da çıkardı sonunda şapkadan. Bir çok kalecinin denediği fakat nadir başarılan bir hamleydi Sinan'ın yaptığı,hoş bir kafa vuruşuyla meslekdaşını mağlup etti. Gol sonrası sevincini de görev yerine gittikten sonra yani kalesini garantiye aldıktan sonra doya doya kutladı.Standart Liege, Her ne kadar Şampiyonlar Liginde devam etmeyi başaramasada, bu genç Kayserili sayesinde Avrupa arenasında kalarak yollarına devam ediyorlar. Sinan önümüzdeki günlerde ve yıllarda isminden çok söz ettirerek, büyük kulüpleri de kapısına getireceğe benziyor. Ne diyelim bir Türk olarak onunla gurur duyduk, yolu açık olsun...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Söyle Bakalım Guardiola; İyi Resim Nasıl Yapılır?


Barcelona dün akşam, iyi resim yapılabilmesi için illa yetenekli ellere ihtiyaç olmadığını İnter tuvaline ayaklarıyla çizdiği müthiş resimle kanıtlamış oldu. Hem de çocukluğumuz boyunca izlediğimiz hızlı ressam Bob Ross'dan daha kısa sürede(26 dk.)


İtalya futbolunun son dönemdeki mutlak hakimi ve karizmatik bir hoca sahibi İnter'le son derece önemli bir maça çıkan ama ilk yarım saatten sonra Real Madrid maçının hazırlıklarına yaptığı pas çalışmasıyla başlayan Barcelona Messi ve İbrahimovic olmadan da neler yapabileceğini ve sistemin isimlerin üstünde olduğunu cümle aleme uygulamalı gösterdi. İniesta-Xavi-Sergio B. bir teknik adamın elde edebileceği en dinamik ve hatasız orta saha olsa gerek. Ayrıca İniesta dün akşam Messi'nin bölgesinde oynuyor gözükmesine rağmen aynı zamanda ön libero ve forvet arkası olarak da görev yaparak pas organizasyonun doğru işlemesindeki en önemli bağlantı noktası oldu.İnter orta sahası o kadar aciz durumda kaldı ki en zayıf halka olarak gördükleri Sergio Busquets'in müthiş performansını engelleyebilmek için sürekli faullerle durdurmaya çalıştılar ama pek başarılı olduklarını söyleyemeyiz. Ayrıca takımın yeni bücürü Pedro da Brezilya sağ bekliği mücadelesinde Maicon'un Dani Alves karşısında bir adım geriye düşmesine sebep oldu. İlginç çalımları ve yerinde koşularıyla 2. golü de atarak gecenin parlayan isimleri arasına girdi. Tam rakamı bilmemekle beraber son 10 dakikaya 500 pasın üzerinde giren Barcelona resmen İnter'i esir aldı ve Mourinho'nun çaresiz bakışları arasında yeni işkence tekniklerini üzerinde denedi.
Hatta maçın yorumcusu Rıdvan Dilmen'in Barcelona'nın müthiş oyununa yaptığı övgü de bunun bir göstergesiydi.
"Bir şüpheliyi konuşturmak istiyorsanız, Barcelona'nın karşısında orta saha olarak oynatın, bildiği ne varsa söyler"

19 Kasım 2009 Perşembe

Bizim Sevdiğimiz Bu Değil "Diğeri" Henry

Dün akşamı nerdeyse bir haftadır bekliyordum, çünkü 2009 yılı içerisinde ve 2010'un ortasına kadar izleyebileceğimiz son ciddi ulusal maçlar oynanacaktı. Çay ve Çekirdekli Çarşamba gecesi maç keyfi için geçtim tv karşısına, üstelik izlenecek maçın içinde "İbrahimovic'i Dünya Kupasında göremeyeceğiz bari bu olsun" dediğim Thierry Henry vardı. Yalnız daha sahaya çıktıklarında gözüme çarpan ve hoşuma gitmeyen bie kaç nokta oldu.İlk maçta alınan 1-0 lık galibiyetin rehavetinden midir bilinmez,Dünya Kupası için tasarlanan formalarla sahaya çıkılması ve Benzema yedek otururken Gignac'ın sahaya çıkması çok manidar geldi gözüme.
Maçın tamamını izlememekle beraber uzatmalarda dahil bi 90 dakika izlediğim söylenebilir ve izlediğim kısımlarda Fransa'nın bırakın Dünya Kupası'na gitmeyi,Play-off oynamaya bile gücü olmadığını gördüm. İrlanda takımı ise aksine gücünün limitlerini zorlayarak ve göze hoş gelen bir futbol sergiledi. Mükemmel bir organizasyonla da golü de buldular ama ellerine geçen diğer fırsatları iyi kullanamadılar.
Fransa'da bir türlü bulamadıkları "Yeni Zidane" titrinin yeni sahibi olarak gösterilen Gourcuff'un yüzünün ve saç şeklinin Kaka'ya benzerliği dışında yıldız bir futbolcuya benzeyen hiç bir yanı yoktu. Sahada fazla bile durduğunu söyleyebiliriz. Lassana Diarra çok takip ettiğim bir oyuncu değil hatta milli takımda ilk kez doğru düzgün izledim. Ama eğer bu oyuncu bu performansla Real Madrid'de oynayabiliyorsa biz Ayhan,Mehmet Topal,Selçuk Şahin,Micheal Fink ve Ceyhun Gülselam'a fazla yükleniyoruz demektir.Onlardan daha fazlasını beklememeliyiz oldukları konum itibariyle. Bu kadar rahat pas hatasını bizim ligimizde bile affetmezler. Belki acımasızca belki de asabi bir yorum olabilir ama bence böyle.
İşin asıl ürkütücü boyutuna gelecek olursak dünyaca ünlü ve kariyerlerinde zirve görmüş 2 yıldız oyuncunun korku belasına yaptıkları çizgi dışı hareketler dün akşamın en çirkin yüzüydü. Önce Anelka'nın yaptığı ve Kanaltürk spikeri yüzünden bir kaç saniyede olsa penaltı verildi sandığımız pozisyon,Sonra da kullanılan faul atışında ofsaytta olan futbolcunun(!) hemen arkasına düşen topu iki kez eliyle düzeltip ayağıyla içeriye gönderen Henry'nin asisti. Avrupa Ligi maçlarında süs vaziyetinde çizgide bekleyen asistan hakemlerin son derece önemli bu maçta neden olmadığı sorgulanmalı bence.
2003 de düzenlenen Konfederasyon kupasında hayatını kaybeden Marc Vivien Foe'nin ölümünün ardından, Fransa-Türkiye maçında attığı gol sonrası işaret parmağıyla arşı gösteren saygı dolu o eller dün akşam İrlanda'ya ve futbola yapılan saygısızlıkla kirlendi.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Eldiveni Kaldı Geride


Futbol günümüzde bir endüstri artık,futbolcularsa bu endüstrinin içinde birer makine vazifesi görmekte ya da biz onları öyle görmekteyiz. Tabi ki seyredeğer bir spor olmasından dolayı bizi onların yaşantılarından çok sahada yaptıkları ya da yapamadıkları ilgilendiriyor. Para kazanarak devam ettirmek zorunda oldukları bir hayatları olduğunu sahanın dışında kendilerine ait dertleri,sevinçleri kısacası duyguları olduğunu unutuyoruz. Maç esnasında yapamadığı bir kurtarış ya da atamadığı bir şuttan dolayı aslında çok da umursamadığımız ailesine kesiyoruz faturayı.
Bir çoğumuzun sadece İstanbulspor'dan yediği 3 golü ve apar topar gidişini isminden daha iyi hatırladığı 2005 yılında Almanya gibi üst düzey futbol ülkesinde yılın kalecisi seçilen, milli takıma kadar yükselmiş Hannover 96 takımının kalecisi ve kaptanı Robert Enke'de yaşadığı bir takım olumsuzluklarının faturasını kendisine kesti.2006 yılında kaybettiği 2 yaşındaki kızının ardından çeşitli rahatsızlıklar geçiren Enke geçtiğimiz hafta hasta olmasına rağmen takımının kalesini korudu. Belki de hala kızının üzüntüsünden kaynaklanan sebeplerden dolayı intihar ihtimali oldukça yüksek bir kazayla hayata veda etti. Hannover 96 taraftarı şok olmuş durumda,haliyle maça çıkan Enke'yi tanıyor onlar bir kaç yıl önce kızını kaybeden ve bu nedenle ruhsal bir bunalım içine giren baba Enke'yi hiç tanımadılar. Şu an aktif futbol hayatını sürdüren bir çok meslektaşı da belki farklı nedenlerle bir takım ruhsal ya da fiziksel problem yaşıyor. Ama biz hep yüz meraklısı olduk astarını merak etmedik etmeyeceğiz de.
Atamadığı bir golü yine annesinden,eşinden bileceğiz. Onun bir makina dişlisi olduğunu ve görevini yapması gerektiğini iddia edeceğiz. Birisi Enke dediğinde ilk aklımıza; kızının ölümüne dayanamayıp hayatına son veren bir baba değil,yediği 3 golle nasıl ülkesine postalandığını bayıla bayıla söylediğimiz bir Alman kaleci gelecek.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Bir Yaz Gecesi Rüyası

(Bu eldivenlerin anlamı nedir ayrıca?)

A.B.D. için bunu söylemek fazlasıyla mümkün. Nasıl olmasın ki, rakip 35 maçtır yenilmeyen, Avrupa şampiyonu, yıldızlardan bir galaksi oluşturmuş, göz kamaştıran İspanya. Maçı parça parça izlemek durumunda kaldım ama bu bile A.B.D. ' nin futbol hırsını görmeme yetti. Özellikle Fenerbahçe'nin transfer gündeminde olan Oguchi Onyewu nedeniyle Türkiye'de de maçın çok ilgi gördüğü kesin. Ben daha önce Eddie Pope ile birlikte oynadıkları maçlarda izlediğim kadarıyla pek başarılı bulduğum bir oyuncu değildi. Ama akşam ki kritik müdahaleleriyle Fenerbahçeli arkadaşlarımın " sen sallıyosun ama " ile başlayan cümlelerine maruz kalmama neden oldu. Tamam iyi bir fiziğe ve hamle yeteneğine sahip olabilir ama yer tutma konusunda ve hız konusunda problemleri olduğu söyleniyor. Bonservisi elinde olması nedeniyle de taliplerin turnuva bitiminde kapısını aşındıracağı kesin. Donovan bu kabiliyet ve oyun performansıyla neden hala L.A. Galaxy de oynadığını da anlamak mümkün değil. 6 aylık B.Münih tecrübesinde oynama şansı pek olmadı yeni bir avrupa macerasına hazır görünüyor ama talibi çıkar mı bilemem. Ayrıca Clint Dempsey, Jey DeMerit,Jonathan Spector,Jozy Altidore ve kaptan Carlos Bocanegra olağanüstü bir performansla galibiyetin mimarları oldular. Ayrıca Bob Bradley'in yüzündeki temiz ifade futbolun güzelliğinin heyecanının bir yansıması bence.

İspanya cephesinden bakıldığında ise rehavet odaklı bir futbol tembelliği vardı göze çarpan. Sergio Ramos'un yaptığı hata sonrası atılan gol de bunun açık bir göstergesiydi. Rakibin üstüne sürekli gitmelerine rağmen yorgun ataklar dirençli A.B.D. savunmasını geçme konusunda etkisiz kaldı. İspanya'nın ayakta kalan ve maçın skorunun önüne geçen tek ismi Xavi oldu. Arkası dönük ya da önüne dönük hiç farketmedi onun için sürekli isabetli paslar ve müdehaleler yaptı ama sonuçta takım oyununda bireylerin çabası bir noktadan sonra yeterli olmuyor.
Şüphesiz herkes yarı finaller bir an evvel bitse de Brezilya - İspanya maçını izlesek diye geçiriyordu aklından, ama bir klişe yine gerçekleşti ve futbol sahada oynanıp kazanıldı. Şimdi herkesin aklına bu gece bu rüyayı bir kez de G. Afrika görür mü düşüncesinin yerleştiğini söyleyebiliriz.

Transfer Nasıl Yapılır ?


Süper Lig'in sona erdiği günden beri transferler hakkında günde onlarca haber gündemi meşgul ediyor. Kimisi beklentiler doğrultusunda kimileri uçuk kimileri de kaçık ve dolambaçlı.M.Topuz transferi o kadar çok konuşuldu ki, kolbastı kadar tepki oluşturdu bende. Umalım da bu kavgaya değsin. Servet'in gidişinin ardından Gökhan Zan transferi açık konuşmak gerekirse Galatasaray taraftarlarını pek memnun etmedi. Ama bazı futbolcuların kanlarının uyuştuğu takımlar vardır ve buna en büyük örnek Ayhan Akman'dır. Geldiğinde çok tepki almıştı her iki takımdan da ama bir iki sene içerisinde takımın en verimli oyuncularından oldu hatta kaptanlığa kadar yükseldi.

Sansasyonel isimlerden uzak, hedefe yönelik futbolcuları kadrosuna katan Sivasspor transfer döneminin en kazançlı takımı konumunda.Sivasspor bu sezon Bilica karşılığında Fenerbahçe'den 24 yaşındaki Yasin Çakmak'ı , İstanbul B.B.'den orta sahanın solunda ve ortasında hücuma dönük oynayabilen ki bence Arda'dan sonra o bölgenin en yetenekli ismi 25 Yaşındaki Erman Kılıç'ı , Antalyaspor'un kaptanı ve sağ beki 29 yaşındaki Uğur Kavuk'u, Almanya'nın Hannover 96 takımından alınan ve bazı spor yazarlarına göre geleceği çok parlak olan sol bek Ferhat Bıkmaz' ı(20), Kocaelispor'un Taner Gülleri'den sonra en çok ismini duyuran gole dönük orta saha oyuncusu Nijeryalı Akeem Oriyomi Agbetu'yu (21), Fransa'nın Lorient takımında oynayan gole yakın orta saha oyuncusu Tunuslu Hamed Namouchi'yi (25), Al Nasr takımından Beninli forvet Rozak Omotoyossi'yi (23), Belediye Vanspor'dan forvet İbrahim Ölüm'ü (25), Üsküdar Anadolu 1908 Spor'dan stoper İslam Altunkan'ı (20) ve kaleci Aykut Demirdelen'i (21), Lorient takımından stoper Kerim Baş'ı (19) ve Belçika'nın FC Brüksel takımından kaleci İsa İzgi'yi (23) kadrosuna kattı.
Şampiyonlar Ligi düşünüldüğünde belki yine de yeterli görülmeyebilir, ama sessiz sedasız kimisi ilaç niteliğinde kimisi de panzehir olarak yedekte tutulabilecek futbolcular transfer edildi. Bülent Uygun zaman zaman gereksiz durumlarda boy gösteriyor olsa da, ne istediğini bildiği her halinden belli oluyor. Bu oyunculardan Erman Kılıç benim en beğendiğim oyuncular arasındadır, fiziki yapısı ve futboluyla Muhammet Altıntaş ve Okan Buruk'u andırmakta ve aynı tadı vermektedir. Oldukça zor bir dönem Sivasspor'u bekliyor, yapacakları bir kaç takviyeyle yeni sezona hazır bir görüntü veriyorlar. Benim merak ettiğim bu kadar başarılı ve hızlı transferi nasıl becerdikleri. Bunu da birisi çıkıp açıklar diğer takımlara örnek olur umarım.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

UEFA U-17 Avrupa Şampiyonası Başladı


Geleceğin yıldızlarının vitrine çıktığı ve geçen yıl ülkemizde düzenlenen UEFA U-17 Avrupa Şampiyonası bugün Almanya'da başladı. Abdullah Ercan'ın öğrencilerinin ilk rakibi Almanya.
Bu arada an itibariyle devam eden karşılaşmalarda Hollanda'nın ve turnuvanın ilk golü 10 numarası ve kaptanı aynı zamanda Arsenal B takımının oyuncusu Oğuzhan Özyakup'tan geldi. Şimdilik ülkemiz adına kaybedilmiş bir cevher olarak görünse de belki de ilerleyen yıllarda tercihi milli takımımızdan yana olur.

Takım Kadromuz;
Orhan GÜLLE, Furkan ŞEKER, Sercan HACIOĞLU, Sezer ÖZMEN (Beşiktaş A.Ş.), Barış YARDIMCI, Okan ALKAN (Fenerbahçe), Muhammet DEMİR (Bursaspor), Berkin Kamil ARSLAN (Galatasaray A.Ş.), Hasan Ahmet SARI (Trabzonspor A.Ş.), Oğulcan GÖKCE (Altay), Onur KARAKABAK (Sakaryaspor A.Ş.), Ömer Ali ŞAHİNER (Konya Şekerspor), Gökhan TÖRE (Chelsea), Nurettin KAYAOĞLU (FC Schalke 04), Kamil Ahmet ÇÖREKÇİ (Millvall FC), Engin BEKDEMİR (PSV Eindhoven), Deniz HERBER (St. Pauli), Deniz MEHMET (West Ham United).

10 Nisan 2009 Cuma

İşte O Küçük Şirin Sarışın Çocuk; Fabio Cannavaro


Büyük oğul Cristian'ın kime benzediği tahmin etmek zor olmasa gerek...

9 Nisan 2009 Perşembe

Tespit


"5-1'lik Wolfsburg yenilgisi bir kazaydı, ama dün akşamki maç bir insanlık suçudur!"

Mehmet Demirkol Ntvspor'da yayınlanan "Spor Servisi" programında Barcelona'nın Bayern Münih'i 4-0 yendiği maçı değerlendirirken müthiş bir tespite imza attı.

Formül: İnanç... Sonuç: Zafer...




Galatasaray Bayan Basketbol Takımı, FIBA Eurocup final serisinde ilk maçta 67-55 yenildiği İtalya temsilcisi Cras Basket Taranto'yu normal süresi 69-57 tamamlanan rövanş maçında uzatmada 82-61 yenerek ŞAMPİYON oldu!

7 Nisan 2009 Salı

Fıkra Gibi



En çok transfer yapan takım olan Trabzonspor, sezona da sükseli bir başlangıç yaptı. Bu başlangıç, şampiyonluğu tatmamış ya da hatırlamakta güçlük çeken taraftarların havaya girmelerine sebep oldu. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum, elbette bunu hissettiren bir takıma ve futbola sahiplerdi. Ama sezonun henüz başında yapılan açıklamaların verilen demeçlerin olayın boyutunu değiştirebileceğini tahmin edemediler sanırım. Gazetelere göre Ersun Yanal "Bizi yenecek takım yok" tarzında beyanatlar verdi. Şampiyonluk havasına girmek için şu an bile erkenken, bazı kesimler Trabzonspor'u şampiyon ilan ettiler. Hala da olma şansları var ama ellerindeki avantajı kullanamadıkları bir gerçek. İstatistiklere bakıldığında ise dış saha maçlarının en başarılı takımı Trabzonspor, puan kayıplarının büyük çoğunluğunu Hüseyin Avni Aker'de yaşadı. Diğer bir deyişle deplasmanda kolbastı yapan uşaklar evinde zeybek oynar gibi diz çöke kalka devam ediyorlar. Taraftarın da etkisiyle rüzgarı arkasına alan Trabzonspor şimdi terse dönen rüzgarda savruluyor ve yönünü kaybetmemeye çalışıyor. Takımın gol ayakları Gökhan ve Umut bir spor gazetesinde beceriksiz damgası yemiş durumda. Aynı gazetenin sezon başındaki methiyeleri yerini hakaretlere bıraktı. Başkan Sadri Şener son maçtan sonra bu futbolu oynamak için antrenman ve kampların gereksiz olduğunu bile söyledi. Gidişata tepki vermesi normal ama bu atmosferde talihsiz açıklamalar olduğunu söyleyebiliriz. Bitmiş bişey yok ortada henüz ama taraftarında eski havasında olmadığı kesin.

Bu duruma en uygun söz Nasrettin Hoca'dan ;

"Kazanın doğurduğuna inanıyorsunda, öldüğüne niye inanmıyorsun!!!"

21 Mart 2009 Cumartesi

Şaka mı Bu?

Kaleci: Volkan Demirel (Fenerbahçe), Rüştü Reçber (Beşiktaş), Ufuk Ceylan (Manisaspor)Defans: Gökhan Gönül (Fenerbahçe), Sabri Sarıoğlu, Emre Aşık, Hakan Kadir Balta (Galatasaray), Sedat Bayrak (Sivasspor), İbrahim Kaş (Getafe), Eren Güngör (Kayserispor), İbrahim Üzülmez (Beşiktaş)
Orta saha: Hamit Altıntop (Bayern Münih), Kazım Kazım, Emre Belözoğlu (Fenerbahçe), Ayhan Akman, Arda Turan (Galatasaray), Mehmet Aurelio (Real Betis), Nuri Şahin (Borussia Dortmund), Tuncay Şanlı (Middlesbrough)
Forvet: Nihat Kahveci (Villarreal), Batuhan Karadeniz (Eskişehirspor), Semih Şentürk, Mevlüt Erdinç (Sochaux), (Fenerbahçe), Gökhan Ünal (Trabzonspor), Sercan Yıldırım (Bursaspor).

Çok önemli 2 İspanya maçının aday kadrosu bu şekilde. Fatih Terim futbol zekası kesinlikle üst seviyede ama değerlendirmelerinde performans odaklı seçim yapmadığı bir gerçek. Kriterlerine saygımız sonsuz ama bazı seçimleri hakikaten şaka gibi. Dışarıda kalan isimler o kadar can sıkıyor ki...
İşaretlenmiş oyunculardan yurtdışında oynayanların performanslarından pek haberdar değilim(son dönemlerde takip edemedim,bilgisi olan yorumlarsa hoş olur.) fakat takip ettiğim kadarıyla İbrahim Kaş ve Nuri pek forma şansı bulamıyorlar, Mevlüt ise düşmekte olan bir takımın son çırpınışlarında kanat vazifesi görüyor. Eğer ille de bir İbrahim alınacaksa kadroya bu İbrahim Toraman olmalıydı. Kazım Kazım kulübünde istenmeyen adam konumundayken kadroya çağrılıyor, ama hiç bir maçta kötü performans göstermemiş Musa Aydın' ın adı anılmıyor. Orta saha için diğer aday ise kesinlikle Mehmet Topuz(bir ara problem olmuştu sanırım bundan dolayı yok, ama yazık...)
Belki yaşından dolayı düşünülmemiş olabilir ama 14 glo atmış bir Taner Gülleri de bu kadroda olmalıydı. Sonuçta bu bir turnuva değil eleme maçı kötü performans gösterirse bir sonraki kadroda düşünülmez olur biter.

Ayrıca altını çizeyim illa birileri Türkleştirilecekse, Brezilya milli takımında oynamamışsa eğer, sağlayacağı fayda bakımından Bilica kesinlikle türk statüsüne geçirilmeli.

13 Mart 2009 Cuma

Ben Kimim?


Mutlak Gol ' e özenerek , biraz da fotoğrafın güzelliğinden dolayı bir de ben sorayım dedim. Bu fotoğrafın aksine, her zaman sert bir görüntü veren bir futbolcu. Benim ipucum ülkesi değil hangi ligde oynadığı(İspanya ve İspanyol değil)

12 Mart 2009 Perşembe

Şom Ağız Hadisesi

********Başlığı açıklayalım hemen; İlk yarı 1-0 tamamlanınca devre arasında daha önceki yazılarımda bahsettiğim arkadaşımı aradım ve maçı izlemediği için olan biteni anlattım. Kendisinin "İyi de ya Emre Aşık atılırsa ikinci maçta n'olacak" demesinden 10 dk. sonra olayın gerçekleşmesi üzerine çıkmış bir başlıktır!!!**********

Şüphesiz Hamburg maçından önce ben de dahil olmak üzere bir çok kişi gollü ama terk farklı bir mağlubiyete bile razıydı. Gole kadar da bu düşüncem geçerliydi, sonra aslında daha iyisi olabileceğini düşündüm, ama Hamburg golü atıp G.Saray 10 kişi kalınca zihnimi sıfırladığımı söyleyebilirim. Baştan sona kadar heyecanı zirvede bir maçtı, rakibi kendi silahıyla vurdu G.Saray ama savunmada kalabalık olmasına rağmen basit denebilecek bir gol gördü filelerinde. Şoku atamayınca Petric'i durdurmak için Emre Aşık'ı feda etmek durumunda kaldı. Eksik kadroyla gol yememeyi ilk kez başarmışlığı değil bu G.Saray'ın. İlk planda düşünülen de ikinci maç oldu sanırım. Son stoper Kewell oldu, belki riskli bir karardı ama bir hata dışında yeni mevkisine çabuk alıştı diyebiliriz. Takımca savunma yapmaya başlayan G.Saray da, Semih'in oyuna girmesi pek bir şey değiştirmeyebilirdi, ama tecrübesizliğinden kaynaklanacak bir hata futbol yaşantısı için pek iç açıcı olmayabilirdi. İkinci maçta şans bulabilir mi bunun sinyallerini Trabzonspor maçında hep birlikte göreceğiz. Öte yandan bu skorda, atılana kadar hatasız oynayan Emre'nin, son yarım saatte sürekli topla buluşup kanatlara taşıyarak takımını rahatlatan Arda' nın ve kritik kurtarışlar yapan De Sanctis'in payı büyük. Lincoln oyundan alınırken yerine hücuma yönelik bir oyuncu girse bu kadar tepki göstermeyebilirdi.

Ümit Karan'ın attığı ama faul gerekçesiyle sayılmayan bir golü var ki müdahalesi var mı yok mu maçın heyecanıyla tam çözemedim. Hamburg her ne kadar güçlü bir forvet hattına sahip olsa da, risk aldığı dakikalarda bile takım halinde hücuma çıkmayı pek beceremedi. G.Saray ikinci maçta kimin stoper oynayacağı konusu dışında İstanbul'a sorunsuz dönüyor. Ama gerçek olan şu ki; Kewell stoperde, sağ kanatta oynadığından daha başarılı oldu. Şu sıkıntılı dönemde o mevki de oynatılırsa pek şaşırmamak lazım...
Bu arada ballı ve belalı Metalist'e abisi D.Kiev'den bir tokat gelmiş. Bu da iyi bir haber...

10 Mart 2009 Salı

" Fernando Meira Galatasaray'da"ydı...


G.Saray sezon başında transfer taarruzuna kalktığında yine aynı arkadaşıma "Hepsi bi yana da şu Meira çok iyi oldu, Servet'e partneri bulduk." demiştim. İlk maçlar her ne kadar beni haklı gösterse de "zoraki hoca"nın kararsızlıkları onunda aklını karıştırdı ve beklenmeyen bir düşüşe geçti Meira. Son olarak Bordeaux maçının 10. saniyesinde yaptığı zamanlama hatasıyla bir çok taraftarı çılgına çevirdi.(Benzer bir olay eski kaptan şimdiki Hoca Bülent Korkmaz'ın da bir B.Dortmund maçında başına gelmişti. futbolda olağan şeyler bunlar)

Maçın bi kaç gün öncesinde yayılan transfer haberlerinin ve futbolcunun ilgisinin dağılmasının bunda büyük etkisi olduğu söylendi. Mutlaka etkisi var ama bu haber ortaya çıkmadan önce de Meira bizim bildiğimiz Meira'dan çok uzaktı. Rekabet futbolcunun yasal dopingidir, ama Meira nasıl oynarsa oynasın cezası olmadıkça hep forma giydi. Eğer sadece isminin bilinirliğine göre oynayacaksa bir futbolcu, Bordeaux maçında yedek bekleyen Kewell ve Nonda ondan daha şöhretli isimler. Ama oynadıkları bölgelerde alternatif oyuncular bazen onları kulübeye gönderebiliyor. Bursaspor maçında varını yokunu ortaya koyan Emre Aşık, Meira'nın yedeğiydi önceki maçlarda. Beraber çıktılar son maçta sahaya takımın varı Emre oldu Meira yine yokları oynadı. Öyle ki son dakikalarda Emre'nin belki de penaltıyı göze alarak yaptığı müdahaleyi(hakem çalsaydı kimse bişey diyemezdi herhalde.) sezon başından beri hiç görmedik Meira'dan. Tabi ki iyi futbolcu Meira takımı sevmedi de diyemeyiz ama rehavet onu çok etkiledi. 30 yaşını geçmiş bir sporcu için reddedilemeyecek caziplikte bir teklif aldı ve bu gece itibarıyla G.Saray' la Meira'nın yolları ayrıldı.

Zenit'te rehavetten uzak günler dileyerek döktüğü terler için teşekkürlerimizi sunuyoruz.

3 Mart 2009 Salı

Bitirim İkili




Devre arasında özellikle ligde kritik bölgede olan takımlar çözüm olarak çok transfer yapmayı seçti. İlk yarıda mücadele ettiği takıma rakip olan futbolcu sayısı da çok fazla. Ancak ligimize yeni gelen transferlerden ikisi çok dikkat çekiyor.
Denizlispor son 3 haftada elde ettiği galibiyetler olmasa şu an Kocaelispor ve Hacettepe' nin tam ortasında kendisine yer bulacaktı. Bakıldığında bu sezon ligimizde üstüste 3 kez 3 puanı gören takım sayısı zirvedekilerle sınırlı(Beşiktaş başaramadı henüz belki bu hafta olabilir).
Denizlispor'un bu çıkışında şüphesiz büyük pay sahibi olan iki yeni futbolcusu Emil Rosenov Angelov ve İbrahima Bangoura. Bulgar futbolcu Angelov oynadığı 5 maçın 4 ünde toplam 4 gol, Gineli Bangoura ise sağ kanatta görev yaptığı 6 maçta 1 gol kaydetti. Bangoura'yla Angelov' u ikili yapan ise Bangoura'nın asistlerinde Angelov'un bitirici vuruşlarıydı. İlerki maçlarda neler yapacaklar bunu hep beraber göreceğiz ama şu ana kadar yaptıkları ve birbirleriyle uyumları "Devre arası gelen futbolcu uyum sağlayana kadar lig biter" diyenlere ders olsun.

1 Mart 2009 Pazar

Arda Diye Bi Çocuk Var...

Arda olacak çocuk

Arda olmuş çocuk

Ben bunu arkadaşıma söylediğimde(2004-2005 sezonu) Arda paf takımda sürekli, A takımda ise seyrek oynuyordu ve mevkisi sağ açıktı hatta forma numarası da 22 ' ydi. O zaman takımın 5-6 genç yeteneğinden pek de gözde olmayanlarındandı. Cafercan,Özgürcan,Zafer,Mülayim,Uğur ve Arda olarak bir sıralama yapsak yanlış olmaz sanırım. Bir sonraki sezon Zafer'le birlikte gönderildiği V.Manisaspor'da kendini gösterip takıma döndü ama kiralık olduğu için şampiyonluk sevincini tam anlamıyla yaşayamadı. 2006-2007 sezonunda geri döndü sağ açık ve sağ bek olarak bi kaç maç oynadı, ama patlamasını sol açıkta oynadığı Mleda Boleslav maçında gösterdi. O maçta başlayan yükseliş her geçen gün fezaya yaklaşırken Arda'nın takımdaki görüntüsü de değişti.Yaşı henüz 22 ama futbol zekası yaşının çok çok üzerinde. Kaptan olmak istemesi de bu sebepten olsa gerek. Konyaspor maçında da bunu bir kez daha sergiledi, zeminin verdiği yorgunluktan olsa gerek maçın 60. dk.'sından sonra Konya, Galatasaray'ın yarı sahasına oyunu yıktığında Arda geri çekilen arkadaşlarını ileriye çıkıp baskıdan kurtulmaya çağırdı, ama bunu biz görebildik sadece sanırım çünkü görüntüde pek değişiklik olmadı ve takım düdüğü bekler oldu. Arda o topu takip edip yumruk yemek pahasına kafasını sokmasa kriz ortamında bir kriz de Florya' da yaşanabilirdi.

Arda, şu an ligimizin en değerli futbolcusu konumunda. Euro'08 de yaptıkları da ortada, futbol bilgisini ve kalitesini yükselttikçe değerini katlamaya da devam ediyor. Bize de onu hayranlıkla izlemek kalıyor. Hepimize iyi seyirler...